"Kıyamet alâmetleri bir ipe dizilmiş tesbih taneleri gibidir. İp bir kere koptu mu hepsi peş peşe zuhur eder." H.Ş
31 Ağustos 2024 Cumartesi
HAZRET-İ ÖMER’İN UYKUSU Rum Meliki Kayser, Hazret-i Ömer (r.a.) hakkında malumat edinmek üzere bir elçi gönderdi. Elçi, Medîne-i Münevvere’ye girince halka, “Hükümdarınız ve onun sarayı nerededir?” diye sordu. ‘‘Bizim hükümdarımız olmadığı gibi onun sarayı da yoktur, ancak bir emîrimiz vardır. O ise şu anda Medîne-i Münevvere dışında, falanca yerdedir.” dediler. Elçi, Hazret-i Ömer’i aramaya çıktı; onu, güneşin altında, sıcak kumların üzerinde uzanmış uyumakta iken buldu. Kamçısını da yastık gibi başının altına koymuştu. Elçi onu bu hâlde görünce, vücuduna bir titreme geldi ve kendi kendine şöyle dedi: “Yeryüzünde bütün padişahların kendisinden korktuğu, heybetinin kalplerini sarstığı zâtın şu hâline bakın! Ey Ömer! Sen adâletle davranıyorsun, onun için bütün korkulardan emînsin, böyle rahat rahat uyuyabiliyorsun. Lâkin bizim kralımız ise zulmediyor, bunun için devamlı korku içerisinde. Ben şehadet ederim ki, sizin dininiz haktır.” Daha sonra elçi Müslüman oldu. CEBECİ OCAĞI Cebe, “zırh” manasına gelmektedir. Cebeci ise Osmanlı’da harp aletleri ve levazımı yapan, bunları muhafaza eden ve harpte mevzilere ve tabyalara kadar sevk eden bir kısım ordu mensuplarına verilen unvandı. Cebeci teşkilatı, Osmanlı devrinde, diğer askerî teşekküller gibi bir ocağa bağlıydı. Cebeci ocağı denilen bu ocak; ok, yay, kılıç, kalkan, cirit, cebe, tüfek, tabanca, barut, kurşun gibi, askerlerin kullandığı levazımı yapmakla vazifeliydi. Harp zamanında lüzumu kadar cephaneyi harp saflarına kadar götürüp teslim etmek de ocağın vazifelerindendi. Harp sonunda ocak, bu silahları geri alır, tamire muhtaç olanları tamir ederdi. Tamirden sonra “cebehane” (cephane) adı verilen silah deposunda muhafazaya alınırdı. Cebeciler; diğer kapıkulu ocakları gibi, ortalara (taburlara) ayrılmıştı. Bunların en büyük âmiri “cebecibaşı” idi. Onun da “cebeciler kethüdası” adında bir muavini (yardımcısı) olurdu. Cebeci teşkilatı, yalnız payitahtta değil, taşrada da bulunmaktaydı. (Hayat Rehberi) قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: لَوْ كَانَ بَعْدِي نَبِيٌّ لَكَانَ عُمَرَ بْنَ الْخَطَّابِ. (ت) Resûlullah Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular: “Eğer benden sonra bir peygamber gelecek olsaydı, elbette o, Ömer bin Hattâb olurdu.” (Sünen-i Tirmizî)
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Süleyman Hilmi Tunahan (ks) Hazretleri’nin veciz sözleri • Allah kerimdir amma kuyusu da derindir. İp ve kova olmayınca su çıkmadığı gibi, ...
-
“Allahümme ente'sselâm ve minke'sselâm tebârekte ve teâleyte yâze'lcelâli ve'l-ikrâm“ Sözünü her namaz bitiminde selam son...
-
*SEHERLERDE UYANIK OLMANIN SIRRI, CENAB-I HAK KİMDEN RAZIDIR!* "Bir İnsan Cenab-ı Hakk’ın kendisini sevdiğini nasıl bilir? Seher vaki...
-
ŞEYTANIN, EVLÂTLARIMIZA ORTAK OLMA MESELESİ Bil ki; • Evlâdına lânet ve beddua ederek şeytana ruhsat verirsen, • Ensest (aile içi-haram) ...

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder