FAZILETLER KİTABI (GAZÂLI )
ZİLHİCCE'NİN On Gün FAZİLETİ
İbn-i Abbas'ın (r.a.) rivayet ettiğine göre Peygamberimiz (s.a.v.) bir gün:
"Zilhicce'nin ilk on günü kadar içinde yapılan amellerin Allah katında değerli olduğu başka bir gün yoktur" buyurdu.
Sahabîler:
Peygamberimiz (s.a.v.):
"Evet, bu günlerde işlenen amel, malı ve canı ile Allah uğruna evinden çıkıp geri dönmeyenler hariç cihaddan da değerlidir" buyurdu. [614]
Câbir b. Abdullah'ın (r.a.) rivayet ettiğine göre de Peygamberimiz (s.a.v.):
"İçinde amel işlenen günler arasında Allah katında Zilhicce'nin ilk on günü kadar değerlisi yoktur" buyurdu.
Sahabîler:
"Allah yolunda cihad edilerek geçirilen günlerde mi onlar gibi olamaz?" diye sordular.
Peygamberimiz (s.a.v.) onlara:
"Evet,
Allah yolunda atı ile birlikte can veren hariç, cihad edilerek geçirilen günlerden de değerlidir." buyurdu. [615] daha
Hz. Âişe (r.anha) buyurur ki:
"Bir delikanlı vardı ki, Zilhicce ayı girince oruç tutardı. Peygamberimiz (s.a.v.) bu hâlini görünce onu çağırarak ona:
"Bu günlerde niçin oruç tutuyorsun?" diye sordu.
Delikanlı,
Peygamberimize:
"Ya Resûlullah, anam-babam yoluna feda olsun!
Bu günler hac ve ibadet aylarıdır.
Ola ki, Allah beni bugünlerde yapılan dualara ortak eder" diye cevap verdi.
Bunun üzerine Peygamberimiz (s.a.v.) delikanlıya
şöyle buyurdu:
"Senin oruç tuttuğun her gün için Allah yolunda yüz köle azat etmiş, üzerinde, gaza ettiğin yüz deve ve yüz at vermiş kadar sevap vardır.
Terviye günü (Kurban Bayramı arifesinden bir önceki gün) gelince senin için Allah yolunda bin köle azat etmiş, üzerinde gaza ettiğin bin deve ve bin at vermiş kadar sevap vardır.
Arife Günü de Allah yolunda iki bin köle azat etmiş, üzerinde gaza ettiğin iki bin deve ve iki bin at vermiş kadar sevap kazanırsın."
"Kurban Bayramı'nın arife günü oruç tutmak iki sene oruç tutmaya, Aşura günü oruç tutmak da bir senelik oruca bedeldir."
Tefsir âlimleri, "Musa ile otuz gece için sözleştik, sonra da buna on gece daha ekledik" [616] meâlindeki ayette geçen "Sonra da buna on gece daha ekledik" ifadesi ile Zilhicce'nin ilk on gününün kastedildiğini ileri sürerler.
İbn-i Mesûd (r.a.) buyurur ki:
"Allah, günlerden dördünü, aylardan dördünü, kadınların dördünü seçkin kıldı; dört kimse cennete ilk önce girer ve dört kimseyi de cennet hasreti ile bekler.
Mümtaz dört günün
ilki
cuma günüdür.
Onun öyle bir anı vardı ki, ona rastlayıp da dünya ve ahiret ile ilgili bir şey isteyen Müslüman'ın dileği kesinlikle kabul edilir.
İkincisi,
arife günüdür.
Arife günü gelince, Yüce Allah meleklerine karşı övünerek; "Ey meleklerim, kullarımı görün, mallarını harcayarak ve bedenlerini yorarak toz-toprak içinde huzuruma geldiler.
Şahit olun ki, onların günahlarını affettim." Der.
Üçüncüsü,
Kurban Bayramı günüdür.
Kurban Bayramı'nda kul, kurbanını kesince yere akan ilk damla kan işlemiş olduğu bütün günahlara keffaret olur.
Dördüncüsü,
Ramazan Bayramı'dır.
Mü'minler Ramazan'da oruçlarını tutup bayram gününe ulaşınca, Yüce Allah meleklerine; "Her çalışan, ücretini ister.
Kullarım da Ramazan'da oruçlarını tutmuşlar ve bayrama çıkmışlar, şimdi mükâfatlarını istiyorlar.
Şahit olunuz ki, onların günahlarını affettim."
Bu ara şöyle seslenilir; "Ey Muhammed (s.a.v.) ümmeti şimdi evlerinize dönünüz, kötülükleriniz dönüştürülmüştür." iyiliklere
Seçkin aylar Receb, Zilkade, Zilhicce ve Muharrem aylarıdır.
Seçkin kadınlara gelince bunlar da İmran kızı Meryem, kadınlardan Allah'a ve O'nun Resulüne ilk önce inanan Huveylid kızı Hatice, Firavun'un eşi Müzahim kızı Asiye ve cennetlik kadınların baş hanımefendisi Muhammed (s.a.v.) kızı Fatıma'dır. (r.a.)
Cennete ilk önce girecek dört kimseye gelince bunlar her kavmin ilk Müslümanlarıdır. Peygamberimiz Arapların ilk Müslüman'ı; Selman, Acemlerin ilk Müslüman'ı; Süheyb Rumların ilk Müslüman'ı ve Bilal de Habeşlilerin ilk Müslüman'ıdır.
Cennetin hasretle beklediği dört kimse de Ali b. Ebû Talib, Selman el- Farisî, Ammar b. Yasir ve Miktad b. Esved'dir."
Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor ki:
"Kim Kurban Bayramı arifesinden bir gün önce oruç tutarsa, Allah ona Hz. Eyyûb'un karşılaştığı belâlara karşı sabrederek kazandığı sevap kadar sevap verir.
Arife günü oruç tutana da Yüce Allah Hz. İsa'nın ki kadar sevap verir."
Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor ki:
"Arife günü gelince, Yüce Allah rahmetini saçar.
Hiçbir gün o günde olduğu kadar insan cehennemden azat olunmaz.
Kim Arife günü gerek dünya ve gerekse ahiretle ilgili olarak Allah'tan bir şey isterse, Allah onun dileğini karşılar.
Arife günü tutulan oruç hem geçmiş ve hem de gelecek senenin günahlarına keffâret olur."
Allah bilir; ama bunun hikmeti şu olabilir.
Terviye ve Arefe günleri iki bayram arası müminler için sevinç günleridir.
Müminler hesabına günahlarının affedilmesinden daha büyük bir sevinç kaynağı olamaz.
İki bayramdan sonra gelen Aşura günü, bir senelik günahların keffâreti olur. Çünkü o gün Hz. Musa'nın (a.s.) ve Arife günü Peygamberimizindir. Peygamberimiz diğerlerine karşı üstünlüğü elbette ki, kat kat fazladır.
Ebû Derda (r.a.) der ki:
"Zilhicce'nin ilk günü çok dua ediniz, çok istiğfar ediniz ve çokça sadaka veriniz.
Çünkü ben, Peygamberimizin: "Zilhicce'nin ilk on gününün sevabından mahrum kalanlara yazıklar olsun!" dediğini duymuştum.
Özellikle Zilhicce'nin dokuzuncu günü oruç tutmayı ihmal etmeyiniz.
Çünkü bu günün orucunda hiç kimsenin sayamayacağı kadar çok hayır vardır."
Ubeyd b. Umeyr Leysî der ki:
"Bize ulaşan bilgiye göre; Yüce Allah'ın Hz. Musa'ya (a.s.) hediye ettiği şu beş dua, Cebrail (a.s.) tarafından ona Zilhicce'nin ilk on günü getirilmiştir:
1- "La ilahe illallâhu vahdehu lâ şerîke lehu'l-mülkü ve lehü'l-hamdu yuhyî ve yumitü ve Hüve Hayyun lâ yemutu biyedihi'l-hayru ve Hüve alâ külli şey'in Kadîr. (Allah'tan başka ilâh yoktur. O tek ve ortaksızdır. Mülk ve hamd O'na mahsustur, kendisi ölümsüz diri olduğu halde diriltir ve öldürür. O, her şeye Kadir'dir.)"
2- "Eşhedü enlâ ilahe illallâhu vahdehu lâ şerîke lehu ilâhen Vâhiden Ehaden Sameden lem yettehiz lehu sâhibeten velâ veleden. (Şahâdet ederim ki, Allah'tan başka ilah yoktur.
O tek ve ortaksızdır. Birdir, tektir, hiçbir şeye muhtaç değildir, ne eş ve ne de evlat edinmemiştir.)"
3- "Eşhedü en lå ilâhe illallâhu vahdehu lâ şerîke lehu Ehadün Samedün lem yelid ve lem yüled ve lemyekün lehu küfüven Ehad (Şahâdet ederim ki, Allah'dan başka ilâh yoktur. O tek ve ortaksızdır. Tektir, hiçbir şeye muhtaç değildir, doğmamış, doğurulmamıştır ve hiçbir şey O'nun dengi değildir.)"
4- "Eşhedü en lâ ilahe illallâhu vahdehu lâ şerîke lehu lehü'l-mülkü ve lehü'l-hamdü yuhyî ve yümiytü ve Hüve Hayyün lâ yemûtu biyedihi'l- hayru ve Hüve alâ külli şey'in Kadîr. (Şahâdet ederim ki, Allah'tan başka ilâh yoktur. O tek ve ortaksızdır. Mülk ve hamd O'na mahsustur, ölümsüz diri olduğu halde diriltir ve öldürür. Her hayır O'nun elindedir; O, her şey Kadîr'dir.)"
5- "Hasbiyallahu ve kefâ Semi-Allahü limen dea leyse verâellahi Muntehâ. (Allah bana kâfidir. O dua edenin duasını kabul eder. Allah'tan başka sığınacak dergâh yoktur.)"
Anlatıldığına göre; bu beş dua İncil'de de vardı ve Havarîler, Hz. İsa'ya (a.s.) bunların faziletini sorunca, o da onlara bu duaları Zilhicce'nin ilk on gününde okumanın hiç kimse tarafından anlatılmayacak derecede faziletli ve sevap olduğunu belirtmiştir."
Ebû Nezr Haşim b. Kasım der ki:
"Biri bana anlatmıştı. Adam bu duaları Zilhicce'nin ilk on günü okumuş ve rüyasında evinde üst üste yükselen beş nûr tabakasının belirdiğini görmüştü."
Abdullah b. Ömer'in rivayet ettiğine göre; Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyuruyor:
"Allah katında içinde amel işlenen en değerli günler, Zilhicce'nin ilk on günüdür.
Bu günlerde çok tekbir, hamd ve tehlîl getiriniz."[17]
Nitekim anlattığına göre; İbn-i Ömer, Zilhicce'nin onuna kadar her gün yatarken ve otururken tekbîr getirir, Ata b. Ebû Ribah da bu günlerde yolda ve çarşıda tekbir getirirdi.
Cerir b. Yezid ile Ebû Ziyad'ın belirttiklerine göre; Said b. Cubeyr, Abdurrahman b. Ebû Leylâ ve görüştükleri diğer fıkıh bilginleri, bayram ve teşrîk günlerinde: "Allahu Ekber Allahu Ekber lâ ilahe illallâhu vallâhu Ekber Allahu Ekber ve lillahi'l- hamd. (Allah büyüktür, ÂLLÂH büyüktür. Allah'tan başka ilah yoktur, Allah büyüktür, Allah büyüktür ve hamd Allah'a mahsustur.)" diye tekbir getirirlerdi.
Câfer b. Süleyman diyor ki:
"Sabit Bennanî, Zilhicce'nin ilk on günü zikir meclisinde sık sık sözünü keserek; "Allahu Ekber Allahu Ekber" diyerek tekbir getirir ve "Bu günler zikir günleridir." derdi.
Onunla birlikte mecliste bulunan diğer kimseler de onun gibi tekbir getirirlerdi.
Mâlik b. Dinar'ın böyle yaptığını görmüştüm."
Muğire b . Şube diyor ki:
"Nehaî'ye Zilhicce'nin ilk on günü yolda yürürken tekbir getirilip getirilemeyeceğini sordum. Bana: "Dokumacılar böyle yapar!" diye cevap verdi.
Leys b. Ebû Selim de aynı konuda; "Mücâhid'e Zilhicce'nin ilk on günü yolda yürürken tekbir getirmenin doğru olup olmayacağını sordum.
Bana, "Dokumacılar öyle yapar!" diye cevap verdi." demiştir."
Şunu belirtelim ki, bu günlerde içinden tekbir getirmek daha iyidir.
Fakat eğer kişi yüksek sesle tekbir getirir ve bunu şeriatın bir prensibini açıklamak ve başkalarına tekbir getirmeyi hatırlatmak için yaparsa bunun hiçbir mahzuru yoktur ve bu konuda hadis vardır.
Hz. Aişe'nin (r.anha) rivayet ettiğine göre; Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Kurban keserek onunla nefislerinizi arındırınız.
Çünkü kim bayram günü kurbanını alır da onu kesmek üzere kıbleye doğru yatırırsa kıyamet günü o hayvanın boynuzu, işkembesi, kanı, kılları ve yünü onun için şahitlik ederler.
Kurbanın yere akan ilk kan damlası Yüce
Allah'ın koruma alanına akar. Az verin, çok sevap kazanın.”[618]
Ebû Davud, 2438; Tirmizî, 757; İbn Mace, 1727; İbn Huzeyme, Sahih, 2865.
Taberanî, Evsat, 6696.
A'râf Sûresi; 142.
Heysemî, ez-Zevâid, 4/17.

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder