"Kıyamet alâmetleri bir ipe dizilmiş tesbih taneleri gibidir. İp bir kere koptu mu hepsi peş peşe zuhur eder." H.Ş
24 Haziran 2024 Pazartesi
Allah dilerse define adresini Bağdat'ta bildirir. Takkeci İbrahim Ağa'nın Hikayesi (Menkibe) Çarşı içinde küçük bir takkeci dükkanı olan İbrahim Ağa’nın bütün emeli, mahallesine bir cami yaptırmaktı. Bir gece gördüğü bir rüya ona bu imkanı sağladı. İstanbul-Topkapı dışındaki bu mahallede “Takkeci Camii”ini yaptırdı… Eskiden Topkapı dışında da mahalle vardı. Bu mahallenin köhne evlerinin birinde Takkeci İbrahim Ağa adında biri yaşıyordu. Fakirdi, geçimi çarşı içindeki küçük takkeci dükkanına bağlı idi. Dünyada, ahiretten daha zengin olmak istemezdi. Bununla beraber ölmeden, mahallesine bir cami yaptırmak arzusundaydı: Ümit yok ama, bilinmez diyordu; ihtimaldir padişahım, belki derya tutuşa… Karısı, komşuları onun bu arzusunu samimiyetle karşılarlar, fakat “deryanın tutuşacağı” ümidine gülerek: - İlahi İbrahim Ağa, hiç olacak iş mi bu? derlerdi. - İbrahim Ağa bir gece, her zamanki hayalleriyle uykuya dalınca, kendini zengin bir rüya aleminde buldu… - Bir ara ak saçlı, ak sakallı bir pir gördü. Pir: - ‘Selamünaleyküm İbrahim Ağa!.. diye Ağanın yanına oturdu: - Derya tutuşabilir ümidi kesme, dedi. Bağdat’a kadar bir uzan, havalan bakalım, Allah ne gösterir’… Pirin, daha ilk hitabında şaşırmış olan İbrahim Ağa ancak konuşabildi. - Bağdat’a mı!... Orada ne yapacağım?... - Orada, kısmetin olan iki üzüm tanesi var. onları dalından koparıp, yiyeceksin… İşte asma da bu… Dedikten sonra pir gözden kaybolur. Ağa da arkasından koşarken uyandı. Tatlı bir yorgunluk içindeydi, sonra da karısını uyandırdı. Vaktin ne sularda olduğunu düşünmeden güzel rüyasını ballandıra, ballandıra anlattı ve: - Ben yolcuyum hanım, dedi. Sen himmet et de, bana biraz yolluk yapıver… Deyince de karısı: Nereye gidiyorsun, efendi?... - Bağdat’a!... Rüyayı dinlemedin mi? Kadını da saf ve temiz yürekli olduğu için itiraz etmedi. İbrahim Ağa, hazırlıklarını yapıp sabah namazını kıldı, karısıyla vedalaşıp yola çıktı. Ömrü olursa, o zaman çok uzun olan bu yolculuktan dönecekti. Develerin, katırların üstünde haftalarca sallanan takkeci İbrahim nihayet Bağdat’ı buldu. Mesele, pirin rüyada işaret ettiği asmayı bulmaktaydı. Gittiği hanın kapısı önündeki peykelerden birinin üstünde geceyi beklerken, gördüğü rüyadaki dekor içinde olduğunu fark etti. Hemen asmayı bulmak için bakındı. - Aaa!.. İşte, o da karşımda, diye kalktı. Güneş batmadan gidip iki tek üzümü yiyeyim!... Hakikaten gördüğü asma, pirin rüyasında işaret ettiği asmanın aynı idi. Sihirli iki üzüm tanesi sanki onu bekliyordu. Uzandı, rüya üzümlerini kopardı. Bismillah, diyerek ağzına attı. O anda içine tatlı bir huzur çöktü. Ta İstanbul’dan Bağdat’a yaptığı seyahatin boşa gitmediğine seviniyordu. O kadar dalmıştı ki, yanına birinin gelip oturduğunu bile fark etmedi. Adamın, nereden böyle, demesiyle irkildi. Ve İstanbul’dan, diye cevap verdi. Ne maksatla Bağdat’a geldiğini sormasına karşılık da, bir rüya dolayısıyla geldiğini söyledi. İbrahim ağa rüyasının hikayesini anlattı. Bağdatlı adam sakin sakin dinledikten sonra güldü ve: - Çok saf adammışsın hazret, dedi. insan iki tek üzüm için İstanbul’dan kalkıp, Bağdat’a gelir mi? geçen yıl bana rüyamda, “İstanbul’a git, Topkapı dışındaki mahallede oturan Takkeci İbrahim Ağa’nın evine misafir ol, kömürlüğünde gömülü bir küpçük altın var, onu çıkar” dediler de gitmedim!... İbrahim Ağanın gözleri, yuvalarından fırlayacak kadar açıldı, büyüdü. İbrahim Ağa’nın kendisi olduğunu söyleyecekti, yutkundu: - Belli olmaz efendi, dedi. Kimine görünür kısmet olmaz, kimine kısmet olur görünmez!.. Ve Bağdat’ta kalıp, dinlenmeye lüzum görmeden derhal yola koyuldu. Bağdatlı’nın sözleriyle bütün yorgunluğunu da unutmuştu. Hatta gençleştiğini hissediyordu. - Cami yaptıracağım!... Derya tutuştu!... Demekten kendini alamayan İbrahim Ağa, tez elden kendini İstanbul’a attı. Kadını, komşuları tarafından karşılandı: - Üzümleri yedin mi?!.. Soruları birbirini takip etti. Ağa sadece: - Derya tutuşmak üzere!.. Diye cevap verdi. Kimi güldü, kimi de ağanın gittikçe akıl zafiyetine uğradığını sanarak üzüldü. Kalabalık dağılıp, ortalığa sükun gelince: - Gülmek sırası bize geldi hanım. Diye başından geçenleri anlattı. Buna kadını da heyecanlandı. Bağdat’lının haber verdiği küpçüğü buldular. İbrahim Ağa o altınlarla ne zamandan beri hayalinde planladığı camii yaptırdı. “TAKKECİ CAMİİ” diye adını verdi. Mahalle de dolayısıyla o adı aldı. Topkapı’daki Takkeci Camii halen ibadete açık olup, müminlere hizmet vererek İbrahim Ağa’nın hatırasını yaşatmaktadır.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Cinsel performans ve bel soğukluğu için Osmanlı ocakları kullanmış bu tarifi:
Keçiboynuzu tozu, çakşır Kökü tozu, üzüm çekirdeği tozu, çörek otu tozu, zulumba Kökü tozu, meyan kökü tozu, andız Kökü tozu, havlıcan tozu,...
-
“Allahümme ente'sselâm ve minke'sselâm tebârekte ve teâleyte yâze'lcelâli ve'l-ikrâm“ Sözünü her namaz bitiminde selam son...
-
*SEHERLERDE UYANIK OLMANIN SIRRI, CENAB-I HAK KİMDEN RAZIDIR!* "Bir İnsan Cenab-ı Hakk’ın kendisini sevdiğini nasıl bilir? Seher vaki...
-
ŞEYTANIN, EVLÂTLARIMIZA ORTAK OLMA MESELESİ Bil ki; • Evlâdına lânet ve beddua ederek şeytana ruhsat verirsen, • Ensest (aile içi-haram) ...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder