REVÂHA
Ensâr’dan ve Hazrec kabilesinin Benî Hâris kolundandır.
Akabe bey’atleri, Bedir, Uhud, Hendek, Hudeybiye, Umretü’l-Kazâ ve diğer bütün vakalarda Peygamber Efendimizin (s.a.v.) maiyetinde bulunmuştur. Akabe Bey’ati’nde, nakîblerden (Ensâr’ın temsilcilerinden) idi. Bazı seriyyelere kumandan olarak gönderilmiştir. Mûte Gazâsı’nda şehit olmuştur. Bu gazâda, ordu kumandanlarından biri idi.
Hayber’in fethinden sonra buranın idaresi, kendisine havale edilmişti. Onların gelirlerini tespit ederdi.
Resûlullah Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem, Abdullah bin Revâha’yı, bir hastalığı sebebiyle ziyaret etmişti. Yanından çıktıklarında buyurdular ki: “Ümmetimden şehit olanlar kimlerdir, bilir misiniz?” Ashâb-ı Kirâm, “Harp meydanında öldürülenlerdir.” dediler. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular ki: “O zaman ümmetimin şehitleri az olur. Müslümanın öldürülmesi şehitliktir. Karın hastalığından (iç hastalıklardan) ölmesi şehitliktir. Suda boğularak ölmek şehitliktir. Kadının, çocuğunu doğururken ölmesi şehitliktir.”
Ebu’d-Derdâ radıyallâhü anh anlattı: Bir seferimizde şiddetli sıcağa maruz kaldık. Hattâ güneşin hararetinden elimizi başımızın üzerine koyuyorduk. İçimizde Resûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimizle, Abdullah bin Revâha’dan başka oruç tutan yoktu.
Bir gün Abdullah bin Revâhâ (r. anh), Mescid-i Nebevî’ye gelmişti. Dışarıdan, Peygamber Efendimizin hutbe okuduğunu ve hutbesinde, “Oturunuz” buyurduğunu işitti. Hemen mescidin dışında, bulunduğu yere oturuverdi. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) hutbesini tamamlayıncaya kadar böyle oturdu. Onun bu yaptığı, Peygamber Efendimize (s.a.v.) bildirilince ona, “Allâhü Teâlâ, senin, Allâh’a ve Resûlullâh’a itaat husûsundaki bu hırsını ziyâde eylesin.” diye dua buyurdular.
Hanımı demiştir ki: “İbn-i Revâha, evden her çıkacağı zaman muhakkak iki rekât namaz kılardı, eve her geldiğinde de iki rekât namaz kılardı.”
Sevgili Peygamber Efendimizin (s.a.v.) şairlerindendir. Resûlullah Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem’i ve İslâm’ı lisanıyla müdafaa etmiştir. Hassân bin Sâbit, Ka’b bin Mâlik ve Abdullâh bin Revâha Hazretleri hakkında, Şuarâ Sûresi’nin, “Ancak iman edenler ve sâlih ameller işleyenler, Allâh’ı çok zikredenler ve zulme uğratıldıktan sonra kendilerini müdâfaa edenler müstesnâ…” meâlindeki 227. âyet-i celîlesi nâzil olmuştur.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.), onun hakkında “Abdullah bin Revâhâ, ne güzel adamdır!” ve “Allah, İbn-i Revâha’ya rahmet etsin, o, meleklerin kendisiyle övündükleri (zikir) meclislerini çok severdi.” buyurmuşlardır.
Abdullâh bin Revâha Hazretleri, bir gazâya çıkıldığında askerin önünde gider, gazânın dönüşünde ordunun gerisinden gelirdi.
Mûte Gazâsı’na çıktığında ağlamıştı. Orada bulunanlar sebebini sorduklarında buyurmuştu ki: “Vallâhi! Benim dünyaya muhabbetim ve dünya ehline bir iştiyâkım yoktur! Lâkin ben, Resûl-i Ekrem sallallâhü aleyhi ve sellem’in okuduğu bir âyet-i celîleyi işittim, onda Cehennem’den bahsediliyor. -Meâlen-: ‘Sizden hiçbiriniz müstesna olmamak üzere illâ oraya (Cehennem’e) uğrayacaktır. Bu, Rabb’inin üzerine katî olarak aldığı, hükmettiği (bir şey)dir.’ (Meryem Sûresi, âyet 71) Şimdi ben, ona vardıktan sonra hâlimin ne olacağını bilmiyorum, buna ağlıyorum.” Buradaki uğramaktan maksat, müminler için mahşer günü onu görebilecekleri bir mevkide bulunmalarıdır.
Yine Hicret’in 7. senesi kazâ umresinde Peygamber Efendimiz (s.a.v.), Mekke-i Mükerreme’ye girdiklerinde, devesini Abdullah bin Revâha (r.a.) çekiyor ve Peygamberimizi ve İslâm’ın kuvvetini medih sadedinde bazı beyitler okuyordu. Hazret-i Ömer (r.a.), “Ey İbn-i Revâha! Allâh’ın haram kıldığı beldede ve Resûlullâh’ın huzurunda şiir mi söylüyorsun?” deyince, Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular ki: “Bırak yâ Ömer! Nefsim kudretinde olan Allâhü Teâlâ’ya yemin ederim ki, onun bu kelâmı, müşriklere, ok yarasından daha şiddetlidir.”

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder