28 Kasım 2024 Perşembe

💥CUMA GECESİNDE DİYANET TV’DEN BİR KESİT! VAHİM Mİ VAHİM! [Kâfirler ebediyen cehennemde kalmayacakmış(!)]💥 -DİYANET TV’DEKİ “DERSİMİZ AKAİD” ADLI PROGRAMDA AKIL ALMAZ “İTİKAT CİNAYETİ”!- Programın adı; Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi “PROF. DR. METİN ÖZDEMİR’LE AKAİD DERSLERİ”. (TV’de, ilahiyat öğrencileriyle yapılan örnek akaid dersi) Konuşmanın sonu, “Allah’ın adaleti bağlamında cehennem ve cehennem azabı” hususunda. Dinlemeye yetiştiğimiz sakat itikadi düşünce de burada. 02.02.2024 Cuma günü gecesi saat 23:45 sularında tesadüfen DİYANET TV’yi açınca, DİYK Üyesi Prof. Dr. Metin Özdemir’in, ÖZETLE, şunları konuştuğuna şahit olduk: “Bazı alimler cehennem azabının sürekli olmadığı görüşündedirler. Bazılarına göre, cehenneme giren insan, biraz yandıktan sonra, uyuşacak baygın hale gelecek ve artık azap hissetmeyecek. Yani, cehennem azabı sürekli değildir. Cehennem azabının ebedi olması ilahi adalete aykırı. Zira ben dünyada 90 yıl yaşasam, bu ömrün her anını bile günahla isyanla geçirsem, 90 yıllık günah karşılığında ebedi cehennem azabı çekmem, ilahi adalete sığmaz. Bu insanın aklına ve adalet anlayışına aykırıdır. Beni yaratan Allah’ın adaleti benim adaletimden daha üstün olduğuna göre, Allah’ın adaleti de cehennemde ebedi azabı kabul etmez. Zira, sınırlı dünya hayatındaki kötü ahval dolayısıyla ebedi azap, Allah’ın adaletine terstir. Orada bir saat kalmak bile dehşet vericidir. Ben bu konuyu araştırdım; insan böyle düşünmekle de haklı! Nitekim, İbn Abbas dahil sahabeden 8 kişiye göre de cehennem azabı sürekli değildir. Allahu a’lem.” (Metin Özdemir, mealen verdiğimiz bu ifadelerinde, başkaları üzerinden kendi görüşünü yansıtıyor ve görüşün ardında da duruyor, onu ispat etmeye çalışıyor. En son, “ben bu konuyu araştırdım, bana göre de …” diyerek son karar olarak bu görüşü benimsediğini ifade etmiş oluyor ve dersi bununla bitiriyor. Programın evvelini dinleyemedik; fakat sonuç, her şeyi ifade ediyor…). BU YANLIŞ İTİKADİ BİLGİLENDİRMEYE KISA CEVABIMIZ 💥Bir kere Kur’an-ı Kerim, baştan sona pek çok ayette “kafirlerin ebedi cehennemde kalacağını” diye haber veriyor. (Örnek olarak bkz. Bakara, 2/39, 257; Nisa, 4/116, 169; Maide, 5/37; A’raf, 7/36, 40; Tevbe, 9/17; Taha, 20/100, 101; Secde, 32/20; Fâtır, 35/ 36, 37; Casiye, 45/35; Tegabun, 64/10; Beyyine, 93/6; vd.). Bu ayetlerden Maide, 5/37; Casiye, 45/35’de, “Kafirlerin cehennemden çıkmak isteyip de asla çıkamayacakları”; Secde, 32/20’de, “Çıkmak istediklerinde tekrar ateşe döndürülecekleri”; Fatır, 25/36’da, “Azaptan kurtulmak için ölmek isteyecekleri ancak öldürülmeyecekleri” hususiyle vurgulanır. A’raf, 7/40’da ise, son derece beliğ bir ifadeyle, “deve iğnenin deliğinden geçmedikçe kafirlerin cennete giremeyecekleri” ifadesiyle kafirlerin asla cennete giremeyecekleri hususu, son derece vurgulu bir mecazla bildirilir. Pek çok sahih hadiste de “kafirlerin ebedi olarak cehennemde kalacakları” haber verilmiştir. Bunun zıddına bir söz, Allah muhafaza kişiyi imanından eder. Bu hüküm, İslam akaidine de aynen geçmiştir. (Örnek olarak bkz. https://www.islamweb.net/amp/ar/fatwa/338755/ ) Böyle bir sakat inanış, insanın dünyaya gönderiliş gayesini de Allah’ın inananla inanmayan kişi arasındaki adaletini de kökünden yok eder. Hak edene hak ettiğini vermek Allah’ın adaletinin gereğidir. Ayrıca, akılcı ve hep pragmatist insan, “madem cehennem azabı sürekli değil ve günahkâr müminler bile cehennemde günahlarının cezasını çektikten sonra cennete gireceklerse, o halde ben neden dünyada hem zevklerimden mahrum kalayım hem de zahmetlere katlanayım” diye fasit mantık yürüterek dünyada iman ve teslimiyetin lüzumsuzluğuna inanabilirler. Dolaysıyla, haşa, imanın ve imtihanın gereği de ortadan kalkar. Günahkâr müminlerin tövbe etmeden ölmeleri ve Allah Teâlâ tarafından re’sen bağışlanmamaları durumunda da; bu müminler günahları nispetinde cehennem azabı çekip, cennete gireceklerdir. Nasslardan elde edilen doğru hüküm budur. DİYK Üyesi Metin bey’in bahsettiği “Cehennem azabı ebedi değil diyenler”, İslam alimi değildir, bazı sapık fırkaların temsilcileridir. Esasen böyle sakat görüşlerin, görüş olarak bile halka arz edilmesi de son derece yanlıştır. Ancak, müsteşriklerden alınan böylesi İslam itikadına ters görüşlerin, direkt değil de bir görüş olarak verilerek, muhatabın bu görüşlere ısındırılmak istendiğini çok iyi biliyoruz. Allah’ın adaletini ve İslam’ın ahiret ahvaline ilişkin sabiteleri akıl ve mantıkla değerlendirip keyfe göre hüküm vermek, en temel itikat esasını inkâr anlamına gelir. Zira, iman esasları olsun, ahiret ve nübüvvete ilişkin konular olsun, akılla değil, ancak nakille, yani Kur’an ve sahih sünnetle bilinir. Bu alanda aklın hiç yeri yoktur. İnsanın Allah’la pazarlık yapma hakkı olmadığı gibi, onun adalet ve merhametini de kendi sınırlı aklıyla değerlendiremez. İnsanın aklı ve ilmiyle Allah’ın ilmi, kudreti hikmeti, aynı düzeyde midir ki, zavallı insan Allah’la boy ölçüşsün ve onu haşa sıygaya çeksin! İşbu durumda, haşa, “Allah böyle yaparsa adaletsiz davranmış olur”; ya da “ebedi azap etmek onun merhametine sığmaz” gibi söylemler de iman sınırında haddi aşan laflardır. Allah Teâla Kur’an-ı Kerim’de bize hem hükümlerini bildirirken adil-i mutlak olduğunu da haber verirken, alîm ve hakîm sıfatıyla hükümlerini yerli yerinde koyduğunu da ilan ederken, haber verdiğinin aksine, haşa, “Allah’ın adaleti ve merhameti gereği cehennem azabı ebedi olamaz” demek ne demektir?!.. Allah’ın nerede adaletli ve -haşa- nerede adaletsiz olduğuna aciz kullar mı belirleyecek acaba?!. Dolayısıyla; aciz, muhtaç ve mahkûm insan, “Ben 90 yıl günah işlediğim halde sen beni niye ebedi cehennem azabında yakıyorsun” diyemez. Yoksa, “Kim dedi de sana günah işledin?” derler adama! Sahabeden bazılarının da o görüşte olduğu iddiası da tam bir saçmalık ve güzide sahabeye iftiradır. Sapkın görüş sahipleri ve oryantalizm, İslam itikadı hakkındaki kendi safsatalarına güvenilir alimlerden daima destekçi ararlar ve onlara yalan isnat etmek suretiyle batıl tezlerini güçlendirmek isterler. Bu surette ilimsiz saf beyinleri de kandırarak itikatlarını bozmak isterler. 💥İşi akla vursanız bile, “kafirlerin ebediyen cehennemde kalmalarının, dünya ömrü açısından Allah’ın adaletiyle bağdaşmayacağı” iddiasının batıl olduğunu anlayabilirsiniz. Nitekim böyle bir iddia, bir “câni”nin, “ben bir saniyede tetiğe basarak bir adam öldürdüm, siz bana neden 40 yıl ya da müebbet hapis cezası veriyorsunuz” demesine benzer. Bu kıyasın saçmalığı ortadadır. 💥O halde, kötü amelin cezası, işlendiği süreye göre değil, fiilin ağırlığına ve niteliğine göre takdir edilir. Şirkin ve Allah’ı (onun hükümlerini) inkarın ağırlığı, kul hakkı yemenin ya da başkasına eziyet ve işkence etmenin vahameti, yıl ve süre ile ölçülemez. Aksi halde, “inci”yi patatesle tartmış olursunuz. O halde, mantık bunun neresinde! Üstelik dini ya da dini ahkamı inkâr edene “ebedi azap” olduğu hususu, önceden gönderilen peygamberler ve kitaplar vasıtasıyla Allah Teâlâ tarafından kullara bildirilmiştir. Dahası; kullar da “Elest Bezmi”nde, kulluğa söz vermekle ve dünyada iman etmekle, bunu kabul etmişlerdir. Öte yandan, “biraz yandıktan sonra insanın vücudu uyuşacak da artık azabı duymayacak, dolayısıyla azap son bulacak” gibi bir gerekçe ileri sürmek, tam bir cehalettir. Böylesi bir sakat düşünce Allah’ın iradesi ve her şeye kadir olduğu inancına da gölge düşürür. İnsanı yoktan var eden ve öldükten sonra diriltecek olan Allah Teâlâ, yanan derileri mi yenisiyle değiştiremeyecek, haşa! Bu yüzden, Kur’an’dan azıcık haberi olan bir kimse bunu söyleyemez. Nitekim, Allah Teâlâ Kur’an-ı Kerim’de; “Şüphesiz ki ayetlerimizi inkâr eden kâfirleri biz yakında bir ateşe atacağız. Derileri piştikçe azabı duysunlar diye, kendilerine başka deriler vereceğiz. Çünkü, Allah gerçekten çok güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Nisa,4/56) buyurmakla, mutlak iradesini ve gücünü ilan ederek, bu sakat gerekçenin butlanını da açıkça ilan etmiştir. Demek ki Allah, azabı sürekli tattırmaya da kadirdir, o her şeye güç yetirir ve dilediği şekilde hükmeder! Allah bizleri iman ve İslam ile yaşatıp, hüsnü hâtime ile kendine kavuştursun; hesapsız ve azapsın cennetine girmeyi nasip eylesin. Amin! ——- Aynı gecede, ardından hemen gelen program; “YENİ GÜNE MERHABA” programı (bu da tekrar olmalı!) 03.02.2024; Saat: 00:00 Programda, siyah baş örtü altına boydan boya yemyeşil elbise giymiş bir bayan sunucu: “Z. S. hoca’yla birlikteyiz. Mübarek cuma gününde “keyifli anlar yaşamak ve yaşatmak için ekibimiz de var” deyip saz ve def ekibine işaret ediyor. (Cuma gecesi bununla kutlanacak, değerlendirilecek yani!..). Dini anlatan yaşlı ve eski DİYK Üyesi “hoca” diye tesmiye edilirken, aşağıda genç bir müzisyene de “hocam” diye hitap edilmesi dikkatleri çekiyor… Sunucu bayanın, “ ? Hocam” diye hitap ettiği, musiki ekibinin başkanı (musiki yapan) uzun boylu iri yapılı genç bey de; “Ne yapıyorsunuz?” sorusuna; “Çalışıyoruz, zira öyle bir peygamberimiz var ki; iki günü eşit olan ziyandadır, buyurmuş” diyor. … Yani, çalışmak ya Allah ve Rasulü’nün emrettiği çalışma, sazla defle dini musiki yapmakmış!.. Haşa! Sunucu bayan da “Tam da konumuz İslam’da çalışma!” diyor… Bre kardeşim, musikini icra edeceksen et de; ayet ve hadisi yorumlamaktan sana ne? Onları kendi eylemine göre yorumlama haddini nereden alıyorsun? Bu serzenişimizle, “Bunları yapmayın” demiyoruz da, perşembe/cuma gecesini kutlama aracı olarak sazlı musiki ekibinin gösterilmesini ve İslam’da çalışmanın da “musiki” olarak değerlendirilmesinin yanlışlığına işaret etmek istiyoruz. Öbür yanda, memlekette bir hiç uğruna milletin evladı, hergün her saat birbirbirini doğruyor… İşbu halde, Diyanet’in asıl vazifesi irşad değil midir? Özellikle mübarek Cuma gecesinde! İrşadı nasıl yaptığını da ilk başta örneklendirdik… —- Program konuğu Z. S. bey de İslam’da çalışmanın önemini anlatmaya şu ayeti okuyarak başlıyor: “Ve en leyse li’l-insanı illâ mâ seâ” (İnsana ancak kazandığı vardır). Devamla Z. S. (Sonraları zıddı olan hadisi şerifi okusa da); “Allah insanı, ürettiklerine ve çalışmalarına göre değerlendirir” diyor. Haşa lillah! Sürçü lisan olsa gerek! Zira, “konu” dünyalık çalışma! Halbuki ayette; “Allah katında sizin en değerliniz en takvalı olanınızdır” buyurulur (Hucurat, 13). Durum, “Maalesef!” ve “maalesef!” Entellektüel görünme gayreti adına düştüğümüz hal olsa gerek! Allah bunları ıslah eylesin. Amin! 02.01.2024 (İktibas Hızır Hatipoğlu )

 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

 🌿✨ Bademcik ve Boğaz Enfeksiyonlarına Karşı Şifalı Adaçayı & Ebegümeci Gargarası! ✨🌿 🫖 Bademcik iltihabı 🤒 ve farenjitle boğuşuyors...