31 Ağustos 2024 Cumartesi

Nisâ Sûresinin Âyetlerin Tefsîri 32. Ey mü'minler! Allâh'ın başka­larına vermiş olduğu din ve dünya ile ilgili şeyleri hasretle temenni etme­yin. Zîrâ bu, karşılıklı kin ve hasede sebeb olur. Zemahşerî şöyle der: Mü'­minler hasetten ve Allâh'ın bazı insanlara diğerlerinden fazla olarak ver­diği makam ve malı arzu etmekten nehyedildiler. Çünkü bu Allâh'ın tak­simidir, bir hikmetten dolayı o öyle olmuştur ve Allâh'ın, kullarının halini bilmesinin bir sonucudur Erkek­lerin kendi kazandıklarından, kadınların da kendi kazandıklarından bir nasi­bi vardır. Yani her iki tarafın, mîrâsta belli bir miktar nasibi vardır. Taberî şöyle der: Herkes kendi amelinin karşılığını görecektir. Hayır işlemişse hayır, şer işlemişse şer görecektir. [86] Allah'tan, O'nun lütfu-nu isteyin, o size verir. Çünkü o çok cömert ve karşılıksız verendir. Şüphesiz Allah her şeyi bilir. Bu bilgisinin sonucu olarak insan­ları tabakalara ayırmış ve onların bazılarını bazılarına üstün kılmıştır. [87] 33. Biz herbir insan için, ana baba ve akrabaların bıraktığı mirastan hisselerini alacak vârisler kıldık. Yeminlerinizin bağladığı kimselere, yani Câhiliyye zamanında yardım etmek ve mîrâscı olmak üzere kendileriyle anlaşma yaptığınız kimselere, mirastan paylarını verin. Bu hüküm, İslâm'ın başlan­gıcında böyle idi, daha sonra kaldırıldı. Hasan-ı Basrî şöyle der: Aralarında neseb bağı olmayan iki kişi birbirleriyle anlaşma yapıyor ve biri diğerine mîrâscı oluyordu. Allah "Akrabalar birbirlerine vâris olmaya daha uygundur. [88] âyetiyle bu hükmü kaldırdı. İbn-i Abbas şöyle der: Muhacirler Medine'ye geldiklerinde bir Muhacir bir Ensâra vâris olu­yordu. Halbuki aralarında Resûlullah (s.a.v.)'in tesis ettiği kardeşlik dışın­da bir akrabalık bağı yoktu. Âyeti nazil olunca, bu mîrâscı olma hükmü kaldırıldı. [89] Şüphesiz Allah herşeyi görmektedir. Ona göre sizi cezalandıracaktır. Sonra "Yüce Allah erkeklerin kadınlara karşı bazı sorumluluklar yüklendiğini ve kadınları bir idareci gibi yönettiklerini beyan ederek şöyle buyurur: [90] 34. Erkekler, kadınların yöneticisi ve koruyucusudur. Yani onlara emir verir, bazı işleri yapmaktan meneder, onlar için har­cama yapar ve bir devlet adamının halkı yönettiği gibi onları yönetirler. Çünkü Allah erkeklere, daha fazla akıl ve yönetme kabiliyeti verdi ve kazanç temin etme ve harcama yapma görevini onlara yükledi. Onlar kadınları koruma, gözetme, oniar için harca­ma ve onları terbiye etme görevini yürütürler. Ebussuûd şöyle der: Erkekler akıllarının olgunluğu, güzel yönetimleri, temkinli, ağırbaşlı ve daha kuv­vetli olmaları sebebiyle üstün tutulmuştur. Bundan dolayıdır ki nübüvvet, imamet, velayet, şahitlik, cihat ve benzeri görevler onlara verilmiştir, [91] Sâliha kadınlar itaatkardır, Allah onla­rı nasıl koruduysa, onlar da öylece göze görünmeyen (aile sırlarını) korur­lar. Bu âyette, erkeklerin yönetimi altında bulunan kadınların hali geniş bir şekilde anlatılmaktadır. Yüce Allah onların iki kısım olduğunu açıkladı: Sâliha ve itaatkar kadınlar, başkaldıran ve isyan eden kadınlar. Sâliha kadınlar Allah'a ve kocalarına itaat eder, yapmaları gereken görevleri yeri­ne getirir ve kendilerini fuhşiyattan korurlar, kocalarının mallarını dağıt­mazlar. Ayrıca onlar, kocaları ile aralarında geçen ve gizlenmesi gerekli ve güzel olan konuları gizli tutarlar. Nitekim bir hadis-i şerifte şöyle buyu-rulmuştur: "Kıyamet günü Allah katında derecesi en kötü olan insanlardan biri de, hanımı ile cinsî münasebette bulunduktan sonra birbirlerinin sır­larını yayanlardır. [92] Ey erkekler! Baş kaldırmalarından korktuğunuz, yani kocalarına itaat et­mek istemeyen kibirli kadınları ıslah etme çarelerini arayın. Onlara nasi­hat ve irşad yoluyla öğüt vererek korkutun. Eğer nasihat ve öğüt fayda vermezse onları yataklarda yalnız bırakın. Onlarla konuşmayın ve onlara yak­laşmayın. İbn-i Abbas şöyle der: "Hecr, kadınla aynı yatakta yattığı halde, ona sırtını çevirerek onunla cima etmemektir. [93] Eğer yine vazgeçmezlerse, onları şiddetli olmayacak şekilde dövün. Eğer si­zin emirlerinize uyarlarsa, artık onlara eziyet vermek için aleyhlerinde başka bir yol aramayın, Bilin ki Allah yücedir, büyüktür. Yani Allah sizden daha yüce ve daha büyüktür. O, kadınların velisidir. Onlara zulüm ve haksızlık edenlerden intikam alır. Bakın, Yüce Allah bize kadınlarımızı terbiye ederken ne yapmamız gerektiğini nasıl öğretiyor. Cezalandırmadaki tertib ve inceliğe bir bakın. Yüce Allah bize, önce onlara öğüt vermeyi, sonra onları yataklarda yalnız bırakmayı, daha sonra da şiddetli olmayacak şekilde dövmeyi emrediyor. Sonra da âyeti, kendisinin yüce ve büyük olduğunu gösteren sıfatları zikre­derek bitiriyor ki, kul, Allah'ın kudretinin, kocanın karısına olan kudretin­den üstün olduğunu ve O'nun, zayıfların yardımcısı ve mazlumların sığınağı olduğunu anlasın. [94] 35. Ey hâkimler! Eğer eşler arasında bir ihtilâf ve düşmanlıktan korkarsanız, erkeğin âilesinden âdil bir hakem ve kadının âilesinden de adil bir hakem seçiniz. Bunlar bir araya gelerek eşlerin durumunu görüşüp faydalı olanı yapsınlar. Bunlar, iyi niyetle, Allah rızâsı için nasihat ederek eşlerin arasını bulup barıştırmak isterlerse Allah bunların aracılığını uğurlu kılar, eşler arasında barış ve ünsiyet meydana getirir ve kalplerine sevgi ve merhamet duygularını yerleştirir, Şüphesiz Allah, kul­ların hallerini bilir, onlar için koyduğu kanunlarda hikmeti vardır. [95] 36. Allâh'ı birleyin, ona ta­zim ve kulluk edin, putlar veya diğerlerinden hiçbir şeyi ona ortak koşma­yın, anaya, babaya iyilik, ihsan, lütuf ve ikramda bulunmayı tavsiye edin. akrabaya, özellikle yetim ve yoksullara iyilik edin. Akraba komşuya iyilik edin, çünkü onun üzerinizde hem komşuluk hem de akrabalık hakkı vardır. Aranızda akrabalık bulunmayan yabancı komşuya ve yakın arkadaşa iyilik edin. İbn-i Abbas: Bu, yolculuktaki arkadaştır, der. Zemahşerî de şöyle der: Bu, ister yolculuk arkadaşı, ister bitişik komşu, ister okulda tahsil arkadaşı, isterse herhangibir meclis veya başka bir yerde yanında oturan biri olsun sana arkadaşlık eden kimsedir. Yani aranızda meydana gelen en kısa bir sohbet arkadaşı demektir ki, senin bu hakkı gözetmen ve unutmaman gere­kir. Bir görüşe göre yakın arkadaştan maksat kadındır. [96] Âilesinden ve ülkesinden uzakta kalmış yolculara ve elinizin altında bulunan köle ve cariyelere iyilik edin. Şüphesiz Allah, kendini beğenen, akraba ve komşularına büyüklük taslayan. insanlara karşı böbürlenip duran, kendini onlardan daha yüksek ve daha üstün sayan kimseyi sevmez. Bu âyet umumî ahlâk prensiplerini kapsayıp iyilik etmeye ve güze. ahlâk prepsiplerine uymaya teşvik etmektedir. Bu âyeti gerçek manâsıyla düşünen kimse ediplerin öğütlerine ve mütefekkirlerin nasihatlarma ihtiyaç duymaz. Yüce Allah bundan sonraki âyette Allâh'ın kendilerine buğz ettiği bu kimselerin vasıflarım anlatarak şöyle buyurdu: [97] 37. Bunlar, Allah kendilerine farz kıldığı halde onun yolunda harcama yapmayan ve başkalarına da yapmamalarını emreden kimselerdir. Bu âyet Ensar'a "Mallarınızı cihad ve zekat yolunda harcamayın" diyen bir grup Yahudi hakkında nazil olmuştur. Bununla bir­likte mânâsı umûmîdir. Bunlar, Allah'ın kendile­rine lütfundan verdiği mal ve zenginliği gizledikleri gibi, Resûlullah (s.a.v.)'in vasıflan ile ilgili Tevrat'taki âyetleri de gizlerler. [98] Allâh'ın nimetini inkâr edenler için horlatıcı ve zelil kılıcı elim bir azap hazırladık. [99] 38. Allâh'a ve âhiret gününe sağlam bir imanla inanmadıkları halde mallarını, Allah rızâsı için değil de gösteriş, övünmek ve şöhret için harcayanlar da âhirette azap çekeceklerdir, Şeytan bir kimsenin ar­kadaşı ve tavsiyelerine göre iş yapacağı dostu olursa bu ne kötü dost ve ar­kadaş olur. [100] 39. Allâh'a ve âhiret gününe îmân edip te Allâh'ın kendilerine verdiğinden onun yolunda harca salardı ne zararları olur ve ne gibi bir vebal altına girerlerdi.? Bu soru kına­ma ve inkâr ifade eder. "Hiçbir vebal ve zararları olmazdı" demektir. Zemehşerî şöyle der: Bu intikam alan birine "af etseydi ne zararı olurdu?" ve isyankâr birine "itaatli olsaydın neyin eksilirdi?" denilmesine benzer. Bu bir kınama ve yerme ve faydalı olanı bilmediklerini anlatmaktır. [101] Allah onların durumunu hakkıyla bilmektedir. Bu onlar için bir ceza tehdididir. Yani yaptıklarından dolayı Allah onları cezalandıracaktır. [102] 40. Şüphesiz Allah zerre kadar da olsa kimsenin amelini eksiltmez. Bu bir temsildir. Az şey misal verilerek çoğa dikkat çe­kilmektedir. Zerre kadar haksızlık etmeyen daha fazlasını hiç yapmaz de­mektir. Kulun zerre kadar yaptığı iş iyilik ise Allah onu artırır ve onu kat kat çoğaltır. Amelin sevâbından fazla olarak kendinden de büyük bir mükâfat verir. Bu, cennettir. [103] 41. Her ümmetin peygamberini aleylerinde şahitlik etmek üzere getirdiğimizde ey Muhammed seni de ümmetinden isyankâr ve yabancıların isyan ve yalanları hak­kında şahitlik etmek üzere getirdiğimizde kâfir ve günahkârların hali nice olur? Onların durumları ne olur? Buradaki soru kınama ve azarlama ifade eder. [104] 42. Allah'ın birliğini inkâr ve peygamberine isyan eden günahkârlar o zor günlerde yere gömül­meyi ve ölülerin üzeri gibi üzerlerinin dümdüz edilmesini veya yerin ayrı­lıp onları yutmasını "böylece toprak olmayı isterler. Nitekim bir âyet-i keri­mede şöyle buyurulmuştur. gün kişi önceden ne yapmışsa ona bir göz atacak ve kâfir "Keşke top­rak olsaydım." diyecektir.[105] Bu durum kıyametin şiddetini gördüklerinde meydana gelecektir, Allah'tan hiçbir haberi gizleyemez-ler. Çünkü onların âzâlan yaptıkları hakkında aleyhlerinde şahitlik edecektir.[106] Bundan sonra Yüce Allah sarhoşluk ve cünüplük halinde namaza yak­laşılmamasını emrederek şöyle buyurdu. [107] 43. "Ey îmân edenler! Siz sarhoşken ne söylediğinizi bilinceye kadar namaz kılmayın. Çünkü bu halde gönül alçaklığı ve sükûnetle Allâh'a yakarmak olmaz. Bu durum içkinin haram kılınmasından Önce idi. Tirmizî Hz. Ali'nin şöyle dediğini rivâyet eder "Abdurrahman b. Avf bir yemek hazırlayarak bizi davet etti yemekte bize şarap içirdi. Şarap bizi sarhoş etti. Namaz vakti gelince imamlık için beni ileri sürdüler. Ben na­mazda Kâfirûn sûresini, De ki: Ey kâfirler! Ben sizin taptığınıza taparım. Biz sizin taptığınıza ta­parız" şeklinde okudum. Bunun üzerine Yüce Allah, âyetini indirdi. [108] Yolcu olan hariç cünüp iken de güsül edinceye kadar namaza yaklaşmayın. Yani meni gelmesi veya meni gelmeksizin cinsî münasebette bulunma sebebiyle te­miz olmadığınızda namaz kılmayın. Ancak yolcu olur da su bulamazsanız, bu durumda teyemmüm ile namaz kılınız. Eğer hasta olursanız su da size zarar verirse veya yolcu olursanız, abdestiniz de olmazsa; yahut küçük veya büyük abdestinizi yapar veya başka bir şekilde abdestinizi bozar da su bulamazsanız veya kadınlara dokunupta temizlenecek su bulamazsanız. İbn-i Abbas: "dokunmak, cima etmektir" dedi. İşte su bulamadığınız bütün bu durumlarda temiz toprakla teyemmüm edip temizlenin. Yüzlerinizi ve elleriniz bu toprakla mesh edin, Şüphesiz Allah çok affedici ve bağışlayıcıdır. Zorluğa düşmemeleri için kullarına ruhsat vererek kolaylık gösterir. [109] Kadınların Eğitimi İle İlgili Birkaç Söz Belki de İslâm düşmanlarının İslâm dinini yermek için tuttukları en kötü yol, İslâmın erkeğe kadını dövme izni vermesi sebebiyle onu küçük düşürdüğü iddialarıdır. İslâm düşmanları: Kur'an onların yataklarım terkedin ve onları dövün" demekle, kadını dövmeye na­sıl izin verir? Bu, kadını küçük düşürmek ve onun şerefine bir tecavüz değil midir?! diyorlar. Cevap: Evet, hikmet sahibi ve herşeyi bilen Yüce Allah, kadını dövmeye izin verdi. Fakat, kim dövülür ve ne zaman dövülür? Şüphesiz dövmek, ki bu şiddetli olmayan bir dövmektir, Hadîs-i şerîfte geldiği gibi, kadının geçimsizliği ve kocasının emrine isyanını ortadan kaldırmak için takip edi­len yollardan biridir. Kadın kocasıyle iyi geçinmez, kendi başına buyruk olur, Şeytanın yönetiminde hareket eder ve evlilik hayatını çekilmez hale getirir ve cehenneme çevirirse, bu gibi durumlarda erkek ne yapacaktır? Kur'ân-ı Kerîm bunun ilacını bize göstermiş; Önce sabır ve teennî ile hare­ket etmeyi, sonra öğüt ve nasihati, daha sonra yatakta yalnız bırakmayı em­retmiştir. Bütün bu tedbirler başarılı olmadığı takdirde, başka bir tedbire baş vurmak gerekir ki, o da kibir ve gururu kırmak için şiddetli olmayan bir dövmedir. Dövmek, kadını boşamaktan daha az zararlıdır. Küçük zarar bü­yük zararla mukayese edildiğinden, küçük zarar güzel ve iyi görünür. "Kör­lük hatırlandığında, tek gözlülük güzel görülür." Sözü, ne kadar güzeldir. Dövmek, tedavi yollarından bir yoldur. Bu yol, iyilik ve güzellikle İslahı mümkün olmayan bazı durumlarda fayda verir. Bu kavme ne oluyor ki., bir türlü laf anlamıyorlar! [113] Nuzûl Sebebi A. Mücâhid'in şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Ümmü Seleme (r.anhâ): "Yâ Resûlallâh! Erkekler savaşa çıkıyor, biz savaşa çıkmıyoruz; (ga­nimet alamadığımız gibi) mîrâsta da erkeklerin yarısı kadar alıyoruz" dedi. Bunun üzerine: Allâh'ın sizi birbirinizden üstün kıldığı şeyleri hasretle arzu etmeyin" âyeti nazil oldu. [84] B. Rivâyet olunduğuna göre, Ensârın ileri gelenlerinden biri olan Sa'd b. Rabi'ye karşı hanımı Habibe bint-i Zeyd huzursuzluk çıkararak itaatsiz­likte bulunur. Bunun üzerine Sa'd ona bir tokat atar. O da, babası ile beraber Resûlullah (s.a.v.)'e gelir. Babası: "Yâ Resûlallâh! Kızımı ona verdim, o ise kızımı dövdü" der. Resûlullah (s.a.v.): "Kisas yoluyla ondan hakkını alırsın" buyurdu. Bunun üzerine: "Erkekler kadınların yöneticisi ve koruyucusudur" âyeti indi. Resûlullah (s.a.v.): "Biz bir iş mu­rat ettik, Allah da bir iş murat etti. Allâh'ın murat ettiği şey daha hayırlı­dır" buyurdular. [85] Faydalı Bilgiler 1. Yüce Allah, "eğer hakemler barıştırmak isterlerse" âyetinde sadece barıştırmayı zikretti. Bunun karşılığı olan ayırmayı zikret­medi. Bunda, barıştırmak için hakemlerin ellerinden gelen herşeyi yapma­ları gerektiğine güzel bir işaret vardır. Çünkü eşleri ayırmak yuvaları harap eder, ve çocukları dağıtır. Bu ise sakınılması gereken şeylerdendir. 2. Yüce Allah, eşler arasındaki geçimsizlikle ilgili âyeti, "Allah yücedir, büyüktür" cümlesindeki iki yüce ismiyle sona er­dirdi. Bu, kocalar haklarını kullanırken zulmetmeleri durumunda onlar için bir tehdittir. Âyet,sanki şöyle der: Sakm kadınlardan daha kuvvetli ve on­lardan daha üstün olmanıza aldanmayın. Çünkü Allah yücedir, kahredicidir, kadınlara zulüm ve haksızlık edenlerden intikam alır. Allah sizden daha kuvvetli ve O'nun size üstünlüğü, sizin kadınlara üstünlüğünüzden daha faz­ladır. Öyleyse O'nun azabından sakının. 3. Buhârî, Abdullah b. Mes'ud'un şöyle dediğini rivayet eder. Rasulul-lah (s.a.v.) bana, "Bana Kur'an oku" diye emretti. Ben: "Ya Rasulullah! Kur'an sana indirildiği halde ben sana Kur'an mı okuyayım?" dedim. Rasu­lullah (s.a.v.): "Evet, çünkü ben Kur'an'ı başkasından dinlemeyi severim" buyurdu. Ben Nisa sûresini okudum. "Herbir ümmetten bir şahit getirdiğimiz ve seni de bunlara şahit olarak gösterdiğimiz zaman halleri nice olacak?" âyetine gelince, Rasulul­lah (s.a.v.): "Şimdilik yeter" buyurdu. Rasulullah (s.a.v.)'a baktım, bir de ne göreyim gözlerinden yaş akıyor.[111] Bir Uyarı Yüce Allah, erkeklerin kadınlara üstünlüğünü "Allâh'ın onları birbirlerine üstün kılması sebebiyle..." sözleri ile ifâde etmiştir. Eğer "onların kadınlara Üstün kılınması sebebiyle..." şeklinde olsaydı daha kısa ve daha veciz olurdu. Fakat büyük bir hikmete binaen, yukardaki şekilde ifade edilmiştir. Bu hikmet, erkeğe göre kadının durumunun insan vücuduna göre bir azanın durumuna benzediğini ifade et­mektir. Kadına göre erkeğin durumu da aynıdır. Erkek vücudun başı, kadın ise vücut mevkiindedir. Bir âzânııı diğerine karşı kibirlenmesi uygun olmaz Zira kulak göze, el ayağa muhtaçtır. Kişinin kalbinin midesinden daha üs­tün ve başının elinden daha değerli olması onun için bir ayıp değildir. Zira azaların herbiri, sistemli bir şekilde görevlerini yapmaktadır. Bunların hep­si birbirine muhtaçtır. İşte ifadesinin sırrı budur. Görülüyor ki âyet-i kerime son derece veciz ve mu'cizdir. [112]

 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

 Süleyman Hilmi Tunahan (ks) Hazretleri’nin veciz sözleri • Allah kerimdir amma kuyusu da derindir. İp ve kova olmayınca su çıkmadığı gibi, ...