31 Mayıs 2024 Cuma

Mübarek motor gibi bedava enerji


 

 "Bir kişiyi aşılamak, Ona silahla ateş etmek gibidir, sonucun ne olacağını bilemezsiniz.."


Sadece Zehirliyorlar..

Ve zehirlenmenin de birçok farklı sonuçları olur, herkeste farklı farklı semptomları olur, zehrin çokluğuna, türüne, aşılanan bünyeye, zarar verdiği organa göre..

 


 Gece biz uyurken nemi oldu?


8zi çocuk 25 kişi şehadet edildi çocuklar birdaha uyanmama korkusu ile yatağa giriyor ve 8 gösterimleri şeyler enselerinde kol geziyor … Bu insanların Allah'a anlatacağı çok hikayeleri var hikayelerinde 2 milyar Müslümanın gaflet uykularında var…


Beyin sağlığı için, bıngıldak bölgenize ve enseçukunuza sarı kantoran yağı ile masaj yapın. Bağırsak florasını düzenlemek isterseniz Karafil çayı için. Eski demircilerin dövdükleri kızgın demirleri içme suyunuzda şok edip şokladığınız suyu içmeniz kolayca demir depolarınızın dolmasını sağlar. Soğanı rendeleyip suyunun doğal doğal antibiyotiktir. Soğanın doğrayıp üzerine bal depolaması sağlayarak oluşan suyu şifadır. Bağışıklığı genişletir ve gribal damarları tedavi eder.

 












KÖPEK BESLEMEK ——- Ebû Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Sürü ve av veya ziraat köpeği dışında bir köpek besleyen kimsenin ecrinden her gün bir kırat eksilir.” [Buhârî, Hars 3, Bed’ü’l-Halk 14; Müslim, Müsâkât 58, (1579); Ebû Dâvud, Sayd 1, (2844); Tirmizî, Ahkâm 4, (1490); Nesâî, Sayd 14, (7, 188, 189).] ....... İbni Ömer (radıyallâhu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Av ve çoban köpeği dışında köpek besleyenin ecrinden her gün iki kıratlık eksilme olur.” [Buhârî, Sayd 6; Müslim, Müsâkât 50, (1574); Muvatta, İsti’zân 12, (2, 969); Tirmizî, Ahkâm 4, (1487); Nesâî, Sayd 12-14 (7, 187-188).]

 





 

 



Hani kuşluk vakti kıldığımız dua namazlarında "İslâm nimetine teşekküren dua namazı kılmaya" diye niyet ederiz ya, işte o duada ehl-i sünnet olmaklığa da kalben dua etmeliyiz.. Zira kendine İslâm ülkesi denen İran ve mensubu oldukları şia mezhebi ne kadar küfre munkalip görüyoruz..

 


30 Mayıs 2024 Perşembe

Tiroit Hastalığının Kesin Ve Net Tedavisi! Zencefil suyu tek başına sağlar. Tiroit bezinin çok çalışması veya az çalışması yanı sıra Haşimato troidi ad verilen troid bezinin iltihaplanmasının da ilaçsız tek tedavisi taze sıkılmış zencefil suyudur.

#DAMAR OTU Faydaları

 Gözüm her yerde bu bitkiyi arıyordu.

Bulduğuma çok sevindim, heyecan duyulacak bir bitki... DAMAR OTU Faydaları 👇 Adı üstünde damarları açar kan dolaşımını rahatlatır (kalbi %10 çalışan bir kişi bu bitki sonrası kısa bir süre %40 lara çıktı), Göz (gözlüğü attırır), Aft, Diş eti problemi, Çıban, Yara kapatıcı, İltihap kurutucu, Mideye ve bağırsaklar fayda sağlıyor, ishal ve kabızlık sorununu çözüyor, Keçiler koyunlar inekler bu bitkiye bayılırlar, Ms, Helicobacter Pylori, Mide ülseri, Koah, Bağırsak yaraları, Karaciğer yağlanması, Kapanmayan yaralar, Kanı temizler, Kuru öksürüğü kesmede fayda sağlar........ Daha aklıma gelmeyen bir çok soruna fayda sağlar. Kullanımı 👇 Yeşilini bulduğunuz zaman (egzoz gazlarından uzak bir yerde olmalı) Salata yapar gibi doğrayın limon zeytinyağı ekleyin tüketin... Kurusunu bir bardak içine bir tutam atınız, üzerine bir bardak sıcak su dökünüz, 10 bekleyiniz ve ılıyınca yemeklerden 2 saat sonra içiniz... (Her şeyin azı karar çoğu zarar unutmayınız)

UYKU APNESİ için basit bir tedavi verelim mi? 1-Gün boyu SAKIZ çiğneyin, 3 ay devam edin. (Özellikle GÜNLÜK SAKIZI tavsiyedir) 2-Yatarken mutlaka takke kullanın ve boynunuza yün atkı sarın. UYKU APNESİ için yatmadan önce kullanılacak doğal spreyi ücretsiz dağıtacağız inşallah GÜNLÜK SAKIZI tercih ederseniz diş fırçası ve macunu maliyetinden kurtulduğunuz gibi, diş tartarını yok eder, pırıl pırıl dişlere sahip olursunuz.

 


 


 

... İmtihan ...

“İsrâiloğulları arasında biri ala tenli (abraş)
biri kel, biri de kör üç kişi vardı
Allah Teâlâ onları sınamak istedi ve kendilerine
bir melek gönderdi
Melek ala tenliye geldi:
- En çok istediğin şey nedir,dedi. Ala tenli
- Güzel (bir) renk, güzel (bir) ten ve insanların iğrendiği şu halin benden giderilmesi dedi

Melek onu sıvazladı ve ala tenlilik gitti,rengi güzelleşti

Melek

- En çok sahip olmak istediğin mal nedir,dedi

- Deve dir,dedi.Ona on aylık gebe bir deve verildi

Melek:

- Allah sana bu deveyi bereketli kılsın,diye dua etti  Sonra kele gelerek:

- En çok istediğin şey nedir? dedi.Kel

- Güzel saç ve insanları benden uzaklaştıran

şu kelliğin giderilmesi dedi.Melek onu sıvazladı

kelliği kayboldu.Kendisine gür ve güzel bir saç verildi Melek 

- En çok sahip olmak istediğin mal nedir

- Sığır dedi. Gebe Bir gebe bir inek verildi

Melek

- Allah sana bunu bereketli kılsın diye dua ettikten

sonra körün yanına geldi

- En çok istediğin şey nedir, dedi.Kör

- Allah’ın gözlerimi iade etmesini ve insanları görmeyi çok istiyorum, dedi. Melek (onun gözlerini) sıvazladı

Allah onun gözlerini  ala tenliye eski kılığında geldi ve

- Fakirim,yoluma devam edecek imkânım yok

Gitmek istediğim yere önce Allah sonra senin yardımın sâyesinde ulaşabilirim

Rengini ve cildini güzelleştiren Allah aşkına senden yolculuğumu tamamlayabileceğim bir deve istiyorum dedi

- Mal verilecek  yer çoook,dedi

Melek:

- Ben seni tanıyor gibiyim. Sen insanların kendisinden iğrendikleri, fakirken Allah’ın zengin ettiği abraş değil misin, dedi. Adam

- Bana bu mal atalarımdan miras kaldı, dedi

Melek

- Eğer yalan söylüyorsan,Allah seni eski haline çevirsin, dedi

Sonra melek eski kılığına girip kelin yanına geldi. Ona da abraşa söylediklerini söyledi.Kel de abraş gibi cevap verdi

Melek

- Yalan söylüyorsan,Allah seni eski haline çevirsin dedi

Körün yanına gitti ve

- Fakir ve yolcuyum.Yoluma devam edecek imkânım kalmadı

Bugün önce Allah’ın sonra senin sâyende yoluma devam edebileceğim

Sana gözlerini geri veren Allah aşkına senden

bir koyun istiyorum ki, onunla yoluma devam edebileyim, dedi

Bunun üzerine (eski) kör

- Ben gerçekten kördüm. Allah gözlerimi iade etti

İstediğini al, istediğini bırak

Allah’a yemin ederim ki, bugün alacağın hiçbir şeyde sana zorluk çıkarmayacağım, dedi. Melek

- Malın senin olsun.Bu sizin için bir imtihandı

Allah senden razı oldu,arkadaşlarına gazap etti, cevabını verdi (ve oradan ayrıldı)

(Buhârî, Enbiyâ 51; Müslim, Zühd 10)











........... imam-ı Gazali' ks. hz.lerine göre yöneticilerin, liderlerin sahip olması gereken özellikler : Tevazu sahibi olup kibirden uzak durmak, • Kanaatkâr olmak, • İlim sahibi olmak, • Dinine bağlı olmak, • Merhametli ve adil olmak, • milletine (Ümmetine) örnek olacak davranışlar sergilemek.


 

29 Mayıs 2024 Çarşamba

 Kassam Tugayları bu şerefsizlerin başlarını nasıl ezdiğini siyonistlere asla unutturmayın.

elinizden geldikçe paylaşın gözlerinin içine sokun..



 

"""Hazreti Ustazımız (Sülyman Hilmi Tunahan hazretleri ) Nin Tavsiyeleri"""

 """Hazreti Ustazımız (Sülyman Hilmi Tunahan hazretleri ) Nin Tavsiyeleri"""

Rızık genişliği ve bereketin celbi için on tavsiye” başlıklı öğütler var. Hem de son devir dersiâmlarından ve Tarîkat-ı Aliyye-i Nakşibendiye-i Müceddidîn kolu zincirinin son halkası bulunan büyük âlim-ârif-fâzıl, vâris-i Rasûl Süleyman Hilmi Tunahan (k.s.) hazretlerinden… Kimlere? Bütün mü’minlere/müntesiplerine, kısacası hepimize…
Eğer bunları hayatımıza tatbik edebilirsek, netice muhakkaktır. Yeter ki bu reçetedeki ilaçları yerli yerinde, tarife uygun şekilde ve zamanında almasını bilelim…
Rızık kapılarını ardına kadar açacak söz konusu reçete, aşağıdaki maddelerden teşekkül etmektedir. Buyrun hep birlikte ve dikkatle okuyalım.
(1) Namazı ta’dil-i erkân ile kılmak... Hadis-i Şerifte, “Bir adamı namazın ruku’ ve secdesini hafifletir (ta’dil-i erkânı terk eder) görürseniz, onun çoluk çocuğuna acıyınız.”[Bursevî, İsmail Hakkı, Tefsîru Ruhu’l-Beyan] Yani ta’dil-i erkânı terk eden maişet darlığına düşer, ta’dil-i erkâna riayet eden ise maişet genişliğine kavuşur.
(2) Zekâtını tam, hatta fazla-fazla vermek... Malın şükrü mal iledir. Zekât, malın şükrüdür. Toprak mahsullerinin zekâtı onda birdir ve “öşür” diye isimlendirilmiştir, ticari malların ve paranın zekâtı ise kırkta birdir. Şükür ise malın artmasına sebeptir. Ayet-i kerimede “…Eğer nimetime şükrederseniz onu elbette ve elbette çoğaltırım…” [Sure-i İbrahim 7] buyurmuştur. Yani zekât, malı hem telef olmaktan muhafaza eder, hem de ilahi hazineden artmasını temin eder,
(3) Sabah vakti uyanık olmak... Hadis-i Şerif: “Sabah uykusu rızka manidir” [el-Münzirî, et-Terğîb ve’t-Terhib] Yani bir Müslüman sabah namazını ve manevi ilticalarını ihmal etmemelidir.
(4) Vâkıa suresini okumaya devam etmek... Hadis-i Şerif: “Kim ki vâkıa süresini her gece okursa ona ebediyyen sefalet isabet etmez, kim ki bu sureyi her sabah okursa ona ebediyyen fakirlik yaklaşmaz.” [Havâssu’l-Kur'an, İmam Ya’fi rh.]
(5) Duhâ namazına devam etmek... Duhâ namazı güneş doğduktan 45 dakika sonra başlayıp öğle namazına 15 dakika kalıncaya kadar kılınan ve en büyük fiili teşekkür olan 6 rek’atlık nafile namazdır. Duhâ (kuşluk/teşekkür) namazının ilahi ücretinin yüzde 75’i dünyada verilir.
(6) Geçim darlığı çeken ve borçlarını ödemekte zorlanan kimselerin Allah rızası için kurban keserek ve o kurbanı tasadduk ederek tıkanıklığı açmaya çalışmaları ehlullahın tavsiyesidir.
(7) Güneş doğarken 1 “Eûzu”, 300 “Besmele” ve 100 “salavat-ı şerife” okumaya devam edenleri ummadıkları yerden Allahu Teala rızıklandırır ve bir sene geçmeden zengin (nisaba malik) hale getirir. [Tefcîru’t-Tesnim fî Kalbin Selîm, Sh.18]
(😎 8 Namazlardan sonra okunması sünnet olan tesbihatı (33 Sübhanellah, 33 el-Hamdülillah, 33 Allahu Ekber) okumayı asla terk etmemek… Çünkü kelime-i tenzih (Sübhanellah) günahları söküp atar, kelime-i tahmid (el-Hamdülillah) her türlü nimete şükürdür, kelime-i tekbir (Allahu Ekber) ise kulun ibadetini ve tevbesini Allahu Tealaya layık hale getirir.
(9) Yemeklerden sonra mutlaka yemek duası yapmak… (Mümkünse Hz.Üstazımın tavsiye ettiği yemek duasını okumak.) Çünkü bu dua hem şükür hem de rızık duasıdır.
Duaya başlarken 3 kere “el-Hamdülillah” denilmesindeki hikmet; kul birinci defa ‘el-Hamdülillah’ dediğinde Cenab-ı Hak ‘Kulumun şükrü bana ulaştı’ der, ikinci defa ‘el-Hamdülillah’ dediğinde ‘Sana nimetlerimi artıracağım’der, üçüncü defa ‘el-Hamdülillah’ dediğinde ise ‘Kulumu affettim’der.
(10) Nimeti israf etmemek… Ayakta su içmemek… Ekmek kırığını toplamak ve tabağı sünnetlemek…. #Kaddasallahü sirrahül Aziz,#Rahmetüllahi Aleyhim Ecmeın' 🤲

"Çırpınışların Fayda Vermediği Gün Gelmeden Aklımızı Başımıza Alalım:

 "Çırpınışların Fayda Vermediği Gün Gelmeden Aklımızı Başımıza Alalım:

وَذَكِّرۡ بِهِۦۤ أَن تُبۡسَلَ نَفۡسُۢ بِمَا كَسَبَتۡ
"Herkesin yaptığı ameller nedeniyle rehin tutulacağı ve çaresizlikten teslim olacağı gün gelmeden önce onları Kur'ân’la uyar!
En'am Sûresi 70.
"Kıyamet gününde herkes amelinin karşılığında rehin tutulacaktır. Ameli onu ya kurtarır ya da batırır. O gün Allah’tan başka hiçbir kurtarıcı yoktur.
"Kişi bunun farkına varınca; ellerindeki kelepçeden, ayaklarındaki prangadan ve boynundaki halkadan kurtulmak için çırpınan ama bunun faydasının olmadığını anladıktan sonra teslim olmaktan başka çaresi kalmadığı için çırpınmayı bırakan kişi gibi sessiz sedasız beklemeye başlar. Onu kurtaracak olan, çırpınışları değil, amelleridir.
"Bu ayette geçen "تبسل" Tübsele kelimesi, elleri kolları bağlı olan kişinin kendisini kurtarmak için çırpınması fakat çırpınmasının fayda vermemesi sonucunda teslim olması, durması, sakinleşmesi ve başına geleceklere razı olması demektir.
"İnsanlar kıyamet günü çırpınırlar. Oradan bir adam bulmaya, buradan fidye bulmaya, yalvarmaya, yalan söylemeye, gizlenmeye, saklanmaya, kaçmaya çalışırlar. Bunların hepsi birer çırpınıştır. Ama Mahşer alanı dümdüz bir yerdir. Meleklerle kuşatılmıştır. Kaçacak yer de yoktur, verecek fidye de yoktur, yardımcı olacak adam da yoktur.
"Kişi ne yaparsa yapsın hepsinin boşa gittiğini anladığı gibi oturup teslim olmaktan başka çare bulamayacaktır. Hakkında verilecek hükme razı olacaktır. Onu kurtaracak olan, çırpınışları değil, amelleri olacaktır.
""Rabbim amellerimizi salih eylesin! Amellerimizi kurtarıcı eylesin"!


"Seher Vakti Beni Unutma" "Kış mevsimiydi. Henüz kar düşmemişti toprağa fakat köyün etrafını çevreleyen koca dağların tepelerini, karın habercisi olan sis kuşa

 "Seher Vakti Beni Unutma"

"Kış mevsimiydi. Henüz kar düşmemişti toprağa fakat köyün etrafını çevreleyen koca dağların tepelerini, karın habercisi olan sis kuşatmıştı. Bu mevsimde, Ali’nin en sevdiği yemek, annesinin fırınlı sobada pişirdiği tereyağlı çöreklerdi. O akşam annesi çörek pişirmiş; yanına da dağ çayı demlemişti.
Sofrada Ali’den başka küçük kardeşi, annesi, babası ve dedesi vardı. Karınlarını doyurduktan sonra çok beklemeden istirahate çekildiler.
Hava yağmurluydu, yağmurun rahatlatıcı sesine kendini bırakan Ali, hemen uyuyakalmıştı. Gece yarısı, su içmek için odasından çıktığı esnada salonun kapısının açık olduğunu fark etti. Dedesi, ellerini açmış dua ediyordu. Bir süre izledikten sonra yatağına döndü. Oysa her sabah, namazı cemaatle kılarlardı. Babası imam, Ali de müezzin olurdu.
Sabah uyandığında, pencereden usulca süzülen güneş, neredeyse odanın ortasına gelmişti. Gözlerini ovuşturdu, dışarı baktı. Koşup dedesine soracaktı ki; duvardaki saat, dedesinin çoktan babası ile tarlaya, mısırları sulamaya gittikleri vakti işaret ediyordu.
Kahvaltı, evin avlusunda oyunlar, öğle yemeği, kitap okuma… Derken gün indi.
Babasını ve dedesini gören Ali, kapıya koştu.
Yemeğe besmele ile başlayıp dua ile bitirildi. Yemeği, namaz, çay, meyve ve yatsı namazı takip etti. Divanda uzanarak oturan dedesi uyukluyordu Ali’nin.
Ali karar vermişti. Gece erkenden kalkacak ve dün gece kendisini neden namaza kaldırmadığını soracaktı. Saat çalar çalmaz uyanıp alarmı kapattı. Koştu salona. Dedesi yine seccadenin üzerindeydi ama bu sefer tespih çekiyordu. Ali bir süre bekledi ve gidip yanına oturdu. Dedesi şaşırmıştı.
– Neden kalktın oğlum?
– Sen beni dün gece namaza neden kaldırmadın dede?
Dedesi:
-Kaldırdım evladım. Sen uyanamadın. Bu kıldığım, Teheccüd namazı.
“Teheccüd” ne demek dede, diye meraklı gözlerle sordu Ali.
– Gece namazı torunum. Peygamber Efendimiz (sallallâhü aleyhi vesellem) bizlere tavsiye etmiş.
Ali, hemen kalktı yerinden, koştu, abdestini aldı geldi. Güzel namazı, bir güzel kıldı. Ellerini açıp dua etti.
O esnada dedesinin gözlerinde biriken bir damla yaş, sakalını ıslattı:
– Bu vakte, seher vakti denir oğlum. Bu vakitte uyanık olanın günü bereketli geçer; uyku ile geçirenler ise çok şey kaybetmiş demektir.
Pencereyi açmış, mahlûkatı ibret nazarı ile seyre dalmışlardı. Sabah namazı vakti girmişti artık. Uyanan babasıyla beraber kıldılar namazlarını.
Çalan telefonla kendine geldi Ali, köyün yol ayrımına gelmişti bile. Dedesinin fenalaştığını duyunca hemen yola koyulmuştu. Arayan annesiydi:
-Köy yoluna döndüm anne. Geliyorum?
Ali, arabasından hızla inip kapıyı çaldı. İçerisi ana-baba günü gibiydi. Akrabalar, eş-dost, komşular… Bir yanda Kur’ân-ı Kerîm okunuyordu. Ali, usulca dedesinin yanına yaklaştı ve diz çöktü. Dedesi, güçsüzleşen dudaklarında hep aynı cümleyi tekrar ediyordu.
– Seher vakti beni unutma evladım!
"Asıl olan söz değil,hal dilidir,konuşmaktan çok yaşamaktır.İnandığı gibi anlatmaktan ziyade inandığı gibi yaşamaktır.
Gece İbadeti ve Seher Vakitlerini Değerlendirelim.
(Kaynak insan ve hayat)

Vallahi dünya müslümanlaşırken türkiye gavurlaşıyor.Güneş batıdan doğdu bile. Şüphem kalmadı artık. Allah ım sana hamd olsun. Çok örnek bir olay bu. Rabbime şükürler olsun ki islamı hakkıyla yaşayanlar aramızda ve dahada çoğalacağız. Onun yanında dilimizi konuşan ama islamın i sini bile bilmeyenlerden ayrışacağız. BiizniAllah




 

(CEMEATCILIK) "Süleyman Efendi Hazret’leri, herhangi bir tarikat kurmamıştı

 (CEMEATCILIK)

"Süleyman Efendi Hazret’leri, herhangi bir tarikat kurmamıştır. Dernek, vakıf ve parti kurmak gibi, tarikat kurulmaz. Dolayısiyle, “Süleymancılık,” diye bir tarikat yoktur. “Süleymancılar,” diye de herhangi bir camia ve cemaat yoktur. İslam düşmanları tarafından yapıştırılmaya çalışılan, “Süleymancılık,” “Süleymanlı’lar,” yaftalamasını şiddetle ve nefretle redd’ediyoruz.
Süleyman Efendi Hazret’lerinin talebe’sinden olmak, ilim tedris hususunda onun usûl ve metodunu ta’kip etmek, -ki, ilim tedris hususunda onun usûl ve metodu, “Ashabu Suffe,” usûl ve metodudur. Tarikat ve tasavufta meşrebi, Zikr-i Hafî yolunun, Peygamber’imiz salla’llahu aleyhi ve sellem Efendimizden i’tibaren, Sıddık-ı Ekber an Zâti’L-athar radiya’llahu anh Efendimizden teselsül eden, bilahare, Muhammed Bahaüddin Şah Nakşibend Hazret’lerinin ismine izafeten, “Nakşibendiyye,” Üveysî olarak Nisbeti Ma’neviyye ile merbut bulunduğu, İmam-ı Rabbânî Müceddidi elf-i sanî Hazretlerine nisbetle, “müceddidiyye’”dir.- şereflerin en büyüğüdür. Haşâ! bizler Süleyman alan satan bir grup muyuz ki, “Süleymancı, Süleymancılar,” denilsin, ya da bizler birbirimizi tanımayan, Oba mensupları mıyız ki, “Karakeçili’ler, Akdeveli’ler, Aktuğlu’lar, Sarıkeçili’ler,” gibi, kendimizi, “Süleymanlı’lar,” diye ta’rif edelim.
Haşâ! İslam dininde tarikat ve tasavvuf yokmuş! “Cehl’in bu kadarı sehl olmaz, tahsilsiz bu kadar cehl olmaz,” Tarikat demek, Allah’a vusûl-ulaşma yolu demektir. Tasavvuf ise, safileşme, kalbi, Ruh-u Melekî’yi, nurla tezyin, Nefs-i Emmare’yi terbiye ve tezkiye etmektir.
Allah’a ulaşan yollar, nefes alıp-veren mahlukatın, (yaratılmışların) sayısı kadar denilmiştir.
Zikr-i Hafî tarikati aliyye’si, bilahare, “Nakşibendiyye,” olarak tesmiye edilmiştir. Haz. Ebu Bekr es-Sıddîk radiya’llahu anh Efendimiz vasıtasıyla Resul-i Ekrem salla’llahu aleyhi ve sellem Efendimize vasıl ve müstenid’dir.
Zikr-i Celî Tarikat-i aliyye’si, -ki, bilahare, Abdülkadir-i Geylanî Hazret’lerinin ismine izafeten, “Kadirîlik,” olarak tesmiye edilmiştir.- Hazreti Ali Kerreme’Allahu Vechehû Efendimiz vasıtasıyla yine Resûl-i Ekrem salla’llahu aleyhi ve sellem Efendimize vasıl ve müsnenid’dir.
Süleyman Efendi Hazret’leri, Silsile-i Saâdât ve Silsile-i Zeheb meyanında unvanları, eş-Şeyh, ebu’L-Faruk, Süleyman Hilmi Silistrevî, (k.s.), el-Ma’ruf, bi TUNAHANI, Efendi Hazret’leri, Zikr-i Hafî Tarikat-i Âliyye’sinin, Tarikat-i Nakşibendiyye’sinin Silsile-i Saâdât ve Silsile-i Zeheb’nin 33.Halkası, Sahibizaman, Mürşid-i Kâmil ve Mükemmil, Medar Mürşid ve Müceddid’dir. Tarikat ve tasavvuf’ta Nisbet-i Sahîha ve teselsül esastır.
Camia’mız, hiçbir cihetle, F.E.T.Ö. Terör Örgütü’ne benzetilemez. F.E.T.Ö, terör örgütü’nün başı, A.B.D., Avrupa Birliği, Vatikan, Fener Rum Patriği, Dünya Kiliseler Birliği, Avanjelistler, Mon Tarikatı ve Türk-İslam düşmanı bütün şer kuvvetler tarafından desteklenmektedir. F.E.T.Ö. Haşhaşî’leri İslamî ilimler şöyle dursun, asgarî, Zarûrat-ı diniyye’lerini bile bilmeyen cühela takımıdır. Oysa ki, Camia’mız mensuplarından ekserisi İslamî-Şer’î ilimlere vakıf, geri kalanları ise, en azından, i’tikadı selîm, bihakkın, Zarûrat-ı diniyyelerine vakıf, her tür batıl inanç’lardan arî, i’tikatta, Mâtüridî, amelde Hanafî, ehl-i Sünnet akidesine sahip Müslümanlardır.
Süleyman Efendi Hazret’lerinin, muasırı, muhalif ve muvafık ulema arasındaki en ma’ruf unvanı, “Müteşerrî’,” yani şeriate çok bağlı olması, şeria’tten asla ta’viz vermemesidir. Camia arasından olduğu iddia olunan bazı kimselerden, Şer’i Şerife muğayir, sudur eden hususlar hakkında, bunlar, ya içimize sokulmuş ajan provatörlerdir, ya da aklını peynir-ekmekle yemiş, zaten kıt olan aklını kiraya vermiş meczuplardır. Camia’mız arasında asla böylelerine yer yoktur.
Her Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşları gibi, Camiamız mensupları da, temel insan hakları, yaşama, iskan, inanç hürriyeti ve teşebbüs hürriyetine sahiptirler. Ticarî ve Sınâî faaliyetlerde bulunmak en tabi’î haklarıdır. Camia’mız mensuplarının ticarî ve sınaî teşebbüsleri, alakalı mevzuat gereği Devletimizin kontrolü ve himayesi altındadır. Devletimize karşı bütün mükellefiyyetlerini yerine getiren, istihdama katkı veren, kendi çaplarında Türk Ekonomisine katkı veren bu teşebbüslere karşı çıkmak, en azından, en tabi’î insan haklarına karşı çıkmak demektir.
Yurt çapındaki ve gönül coğrafyamızda bulunan, yurt ve kurs’ların hamisi, vakıf ve dernekler, Vakıflar Genel Müdürlüğü, bu Müdürlüğün bağlı bulunduğu siyasi otorite, dernekler İçişleri Bakanlığı, Sivil Toplumlarla İlişkiler Genel Müdürlüğü tarafından sürekli teftiş altındadırlar. Ayrıca yurtlar, Mülkî İdarî Amirliklerince, Kur’ân kursları, Diyanet İşleri Başkanlığı’nca sürekli olarak denetlenmektedirler.
Camia’mızda asla bir ruhban sınıfı yoktur. Her toplumda, asgarî günlük dünyevî ve zahirî işleri tedvirle vazifeli kimselerin bulunması tabi’î’dir. İki kişi bile bir yolculuğa çıksalar, menzil-i maksude salimen ulaşmak için içlerinden birisini yetkili kılarlar. Tıpkı bunun gibi, eşitler arasından birisinin bir adım öne çıkarılması, dünyevî, zahiri ve günlük işlerde ona itaat edilmesi asla onun “Layüsel vela yuhtî,” olduğunu göstermez. Herkesin, şahsı, sahip olduğu şirketleri hakkındaki tasarrufları, hata ve sevapları kendisini ilgilendirir ve kendisini bağlar.
Camia’mızın umumunu veya Şahs-ı Ma’neviyyesini alakadar eden bir hususta bir hata, halel ve zühul görülürse, Camia ileri gelenleri tarafından gerekli ikazlar yapılır.
Camia’mız, yerli, Millî, Vatanını seven, “Vatanı sevmenin imandan olduğunu kabul eden,” bu Aziz Millet’in bir ferdi olmaktan, Şehid’lerimizin kanlarıyla sulanmış bu mübarek toprak üzerinde yaşamaktan, gurur duyan, al bayrağımızın ile’lebed bu semalarda dalgalanması, şehadetleri dinimizin temeli olan ezanların minarelerden yükselmesi için canını vermeye hazır olan bir topluluktur. Aziz Milletimiz de buna şahid’dir. Böylesine bir Camia için, “Haricî bir İstihbarat örgütü tarafından kontrol ediliyorlar,” iddiası yakışıksız, şen’î bir iftiradır. Şiddetle ve nefretle redd’eder, tel’în ederiz.
Camia’mızın yurtlarında barındırılan tahsil çağındaki çocuklarımız, Devletimizin resmî okullarında okuyan, ekserisi dar gelirli vatandaşlarımızın çocuklarıdır. Yer yer, Devletimize “taşımalı eğitim hususunda da destek verilmektedir. Bu yurtlarımız, orta ve yüksek öğrenimde yüzbinlerce talebe’yi barındırmak suretiyle Devletimizin yükünü hafifletmektedir.
Bir yurt binasının inşa’sının sonra da idaresinin devlet bütçesinde neye mal olduğu dikkate alınırsa, bu yurtlarımızın Devletimiz için ne ifade ettiği kolayca anlaşılır.
Bu yurtlarda barındırılıp, Devletimizin muhtelif kademelerdeki okullarında tahsil gören genç’lerimizin, içki, kumar, şans oyunları ve her tür kötü alışkanlıklara, kısaca suça bulaşma nisbetleri sıfırdır. Bu yurtlarda barınıp hayata atılan insanlarımız, bıraknız, sanık-zanlı olarak, şahid olarak bile olsa karakollara da’vet edilmemiş, haklarında herhangi bir ta’kibat (kovuşturma başlatılmamıştır.
Son zamanlarda tedavüle sokulan, yok, Diyanet Rapor’uymuş, yok, internet ortamında köşe yazıları ve makalelermiş, bunların hiçbirisi, ne bilgiye ve ne de belge’ye dayanmaktadır.
Hepsi çok kolay cerh edilebilecek yalan, iftira ve buhtanlardan ibarettir. Başta Diyanet Rapor’u olduğu iddia edilen karga’ların bile güleceği garabetteki sözde Diyanet Rapor’u olmak üzere, bütün itham, yalan, iftira ve bühtanları cevaplandıracağız..
"M.AKKOCA. /Tespitler.'

"İlimsiz amel olamayacağı gibi, amelsiz ilim

 "İlimsiz amel olamayacağı gibi, amelsiz ilim de deliliktir der büyüklerimiz. bugün bizleri günahlardan uzaklaştırıp itaat ve ibadete sevk edemeyen ilim, yarın da cehennem ateşinden uzaklaştıramaz. bugün ilmimizle amel edip geçen günlerde yapamadığımız hayırları yapmazsak, yarın kıyamet günü.“ey Allah’ım! bizi tekrar dünyaya geri döndür de salih ameller işleyelim” diyenlerden olmayalım. fakat orada sana:

“Ey ahmak, sen zaten oradan geliyorsun” denilir. "Tevbe estagfirullah vakti sükut'ü tefekkür nefsimizi sorgulayıp halimize çeki düzen vermeye gayret eden mü'min kullara yoldaş olabilmek dileği ile her bir günümüzün feyzi bereketi cuma tadında huzuru saadet olsun..

 LÜTFEN SONUNA KADAR İZLEYİP PAYLAŞALIM ARKADAŞLAR.

Bu tarz videolar için beğenip takip ederek destek olursanız sevinirim.


( İSTANBUL'UN FETHİ)-1 . Dünyanın en eski ve güzel şehirlerind

( İSTANBUL'UN FETHİ)-1 . Dünyanın en eski ve güzel şehirlerinden biri olan İstanbul’a, Halife Hazret-i Osman (r.a.) zamanından itibaren Müslümanlar tarafından defalarca sefer yapılmıştır. Bu seferlere binlerce Sahâbe-i Kirâm ve Tâbiîn Hazarâtı iştirâk etmiştir. İstanbul’un manevî havası, burada şehit düşen başta Ebû Eyyûb el-Ensârî (r.a.) ve diğer birçok Sahâbî ile birlikte bambaşka bir hâl almıştır.
İstanbul’u fetih arzusunun en büyük sebebi, Peygamber Efendimizin (s.a.v.), “Kostantîniyye (İstanbul) elbette fethedilecektir. Onu fetheden emîr (kumandan), ne güzel emîrdir ve o ordu, ne güzel ordudur!” buyurduğu hadîs-i şerîfleridir. Bütün İslâm kumandanları, İstanbul’u fethedip bu müjdeye mazhar olmak için âdetâ yarışmışlar, birçok sefer yapmışlardır.
Sahâbe-i Kirâm’dan ve Tâbiîn’den birçok zâtın mübarek vücutlarının İstanbul toprağında emanet oldukları, Osmanlılar tarafından biliniyordu. Bunların mübarek kabirlerini bularak ruhaniyetlerini memnun etmek, buraları ziyaretgâh hâline getirmek, Osmanlı sultanlarının en büyük arzularındandı. Fâtih Sultan Mehmed Han tarafından İstanbul fethedildikten sonra Ashâb-ı Kirâm Hazretlerinin kabirlerinin keşfi, Akşemseddîn Hazretlerine havale edilmiş ve bu büyük zât da sadece Ebû Eyyûb el-Ensârî Hazretlerinin değil, daha birçok Sahâbe-i Kirâm’ın kabrini keşfetmiştir.
İstanbul’da bulunan bu mübârek zâtların bazılarının İstanbul dışında da makamlarının bulunduğu, çeşitli kaynaklarda kaydedilmektedir. Mesela, Ebu’d-Derdâ (r.a.) Hazretlerinin, İstanbul’da Eyüp ve Üsküdar’da olmak üzere iki, Konya Ereğli’de bir makamı vardır.

Ebû Eyyûb el-Ensârî Hazretleri ve Ebû Şeybe el-Hudrî Hazretleri 85-90 yaşlarında olmalarına rağmen, Peygamber Efendimizin (s.a.v.) fetih müjdesine nâil olabilmek için İstanbul’un fetih seferine iştirak etmişlerdir. Surlar önünde vefat etmiş ve oraya defnedilmişlerdir.  (İSTANBULUN FETHİ)-2 Peygamber Efendimizin vahiy kâtibi ve mihmandârı olan Ebû Eyyûb el-Ensârî Hazretleri, İstanbul’da şehit olmadan önce son anlarında iken kendisine bir vasiyetin var mı diye sorduklarında şöyle buyurmuştu: “Resûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimizden; İstanbul’un yakınına sâlih bir kimsenin defnolunacağını işitmiştim. Umarım ki o sâlih kimse ben olayım. Bu sebeple ne olur, beni surlara doğru yaklaştırın da orada ruhumu teslim edeyim!”

Vefat ettiğinde vasiyeti üzerine defnedilmiştir. 1453’te İstanbul’un fethine katılan, devrinin büyük âlimi Şeyh Akşemseddîn Hazretleri tarafından keşfen kabrinin yeri bulunmuş ve işaret ettiği yer açıldığında üzerinde “Hâzâ Kabru Ebî Eyyûb” (Bu, Ebû Eyyûb’un kabridir) yazılı bir kitâbe çıkmıştır.
İstanbul’u fethe gelen bazı Sahâbîlerin Ayvansaray Caddesi üzerinde sur dibinde bulunan hazîrede defnedildiği, Osmanlı kaynaklarında kaydedilmektedir. Bundan dolayı burası Sahâbeler Hazîresi olarak da anılmaktadır. Buraya ilk türbe Fâtih Sultan Mehmed Han tarafından inşâ edilmiştir. Ebû Şeybe el-Hudrî (r.a.) Hazretleri, Hamdullâh el-Ensârî (r.a.) Hazretleri ve Ahmed el-Ensârî (r.a.) Hazretlerinin de kabirleri burada bulunur.
Bir de sur içinde bulunan sahabe kabirleri vardır. Hazret-i Şu’be (r.a.) ve Hüsâm bin Abdullah el-Ensârî Hazretleri bunlardandır. Bunlar, Bizans imparatoruyla anlaşarak, onun verdiği izinle şehre girip, Ayasofya’da namaz kılmış ve daha sonra şehri dolaşıp çıkacakları sırada Bizanslı askerler tarafından saldırıya uğrayarak şehit düşmüşlerdir.
Hazret-i Şu’be’nin (r.a.) kabrinin iki tarafında bulunan pencerelerin üzerinde iki ayrı kitâbede de şunlar yazılıdır: “Şefâat eylesin dersen Resûlü, ziyâret eyle Ashâb-ı Sûru.”
Hüsâm bin Abdullah (r.a.) Hazretleri de sur içinde medfundur. Evliyâ Çelebi’ye göre bu zatın bulunduğu mahallede çok sayıda Ashâb-ı Kirâm medfûndur ve buraya “ser verip sır vermeyen” mekân denilmektedir. (İstanbul’da Bulunan Ashâb-ı Kiram Kabir ve Makamları, Sarayburnu Kitap)

*SEHERLERDE UYANIK OLMANIN SIRRI, CENAB-I HAK KİMDEN RAZIDIR!*

 *SEHERLERDE UYANIK OLMANIN SIRRI, CENAB-I HAK KİMDEN RAZIDIR!*

"Bir İnsan Cenab-ı Hakk’ın kendisini sevdiğini nasıl bilir? Seher vakitleri erken kalkıp,
bir Huzur hali oluyorsa,
Tesbih ve Tehlilini, Evrad ve Ezkarını, Rabıta, Tefekkür ve Murakabesini Huzurlu bir şekilde yapabiliyorsa;
Bilsin ki Cenab-ı Hakk o kişiyi sevmektedir!
"Şayet o kişi, Cenab-ı Hakk’ın sevmediği bir kişi ise;
Melekler Dua ederler: Ya Rabbi! Bu kulunu huzuruna çıkarma! diye.
Gözlerine Gaflet Sürmesi çekilir ve Sabaha kadar uyutulur! buyurdular.
"Yalnız şu da bir gerçekektir ki: Uyuyana Kalem işlemez!
Uyanık olana işler! Ağzını,
Dilini tutarsa;
Cenab-ı Hakk’ın Sırrını ifşa etmezse,
Ona Sır Kapıları açılır! Sırrı ifşa ederse İhanet etmiş olur! Allah (c.c) muhafaza buyursun!
"Vakt-i Seher de Uyanık olursa bir Kişi?
"Akşama kadar rast gider Onun işi!
"Sabahleyin geç kalkarsa bir kişi?
"Rızkına manidir Onun bu işi!
Rabbim seher vakti uyanık olanlardan eylesin nevmü gafletten ikaz eylesin. Âmîn Ecmeın.🤲